Erzurum Yolunda

Tokat’tan Sivas’ Gidişi
Ayın 25'inci günü,Sivas'ta aleyhimde bazı yakışıksız olaylar çıkmaya başladığını haber aldım.25/26 Haziran gecesi, yaverim Cevat Abbas Bey'i çağırdım ve yarın sabah karanlık ta Amasya'dan güneye hareket edeceğiz,dedim.Bu gidişin gizli tutularak hazırlık yapılması için emir verdim.
Bir yandan da 5'inci Tümen Komutanı ve kurmay hey'etimle,gizli olarak şu tedbiri karar aştır dık:5'inci Tümen Komutanı, tümeninin seçkin subay ve erlerinden oluşmuş,oldukça kuvvetli bir atlı piyade birliğini hemen o geceden başlayarak sür'atle kuracaktı.Ben,26 Haziran saba hı karanlıkta arkadaşlarımla birlikte otomobille Tokat'a hareket edecektim. Birlik kurulur kurul maz,Tokat üzerinden Sivas'a doğru sevk edilecek ve benimle bağlantı kurmaya çalışacaktı. Hareketimiz,hiçbir yere telgrafla bildirilmeyecek ve elden geldiği ka ar Amasya'da da açıklan mayacaktır.
26 Haziranda Amasya'dan yola çıktım.Tokat'a varır varmaz telgrafhaneyi göz altına aldı arak benim gelişimin Sivas'a ve hiçbir yere bildirilmemesini sağladım.26/27 Haziran gece ini orada geçirdim,27'de Sivas'a hareket ettim. Otomobille okat,Sivas'a aşağı yukarı altı saat ir.
Sivas valisine,Tokat'tan Sivas'a hareket ettiğimi bildirir açık bir telgraf yazdım. İmzada «Ordu Müfettişliği» ünvanını kullandım.
Telgrafta,bile bile çıkış saatimi kaydetmiştim. Fakat,bu telgrafın,yola çıkışımdan altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar Sivas'a hiçbir şekilde bilgi verilmemesini sağlayacak tedbirleri aldırdım.
Şimdi Efendiler, bakışlarımızı yeniden Sivas'ta, bıraktığımız tabloya çevirelim:
Ali Galip Bey ile Reşit Paşa arasında, bana karşı uygulanacak işlemin tartışılması sahne sine...
Tartışmanın kızıştığı bir sırada, Reşit Paşa 'nın eline, benim Tokat'tan çekilen telgrafımı verirler.Reşit Paşa,hemen A1i Galip Bey'e uzatır.«İşte kendisi geliyor,buyurun, tutukla yın!» der. Reşit Paşa, telgrafta yazılı olan hareket saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar... «Efendim geliyor değil, gelmiş olacaktır» diye ilâve eder.
Bunun üzerine Ali Galip, «ben tutuklarım dedimse, benim il sınırlarım içinde olursa tutuk arım,demek istedim» deyince toplantı halinde bulunanları bir heyecan kaplar...Hep birden, «haydi öyleyse karşılamaya gidelim» diyerek toplantıya son verirler...
Ancak, şehrin ileri gelenleri, halk ve askerle parlak bir karşılama töreni hazırlayabilmek için biraz zaman kazanmak gerektiğini;fakat,hesapça,benim Sivas şehri kapılarına kadar yaklaş mış olacağımı dikkate alarak,beni,şehrin girişine yakın olan Ziraat Numune Çiftliği'nde bir süre dinlendirmenin yolunu aramışlar.Vali Paşa,karargâhımın sağlık başkanı olup,daha önce teşkilât kurmak üzere Sivas'a göndermiş olduğum Tali Bey'i çağırtarak, bu işin yerine getiril mesini ondan rica etmiş ve gerekli hazırlıkları yapar yapmaz kendisinin de bize katılacağını söylemiş...
Gerçekten de, tam Numune Çiftliği yakınlarında, karşımıza çıkan bir otomobilin içinden, Tali Bey göründü. Otomobillerden indik, çiftliğin avlusunda oturduk.Tali Bey,hikâye ettiim durumu ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra, görevinin beni burada biraz oyalamak oldu unu söyleyin ce, hemen ayağa kalktım,«çabuk otomobillere ve Sivas'a!» dedim.
Bunun sebebini anlatayım. O anda hatırıma gelen şuydu: Karşılama töreni yapacağız diye Tali Bey'i aldatmış olabilirler ve gerçekte aksi bir tertip yapmak için zaman kazanmak iste ebilirlerdi.Otomobillere binmek üzere iken Sivas tarafından başka bir otomobil yanımıza yaklaştı. İçinde Vali Paşa vardı.
Reşit Paşa, «Efendim birkaç dakika daha istirahat buyurulmazmı?» diye söze başladı. «Yarım dakika bile istirahate ihtiyacım yoktur. Derhal yola çıkacağız ve sen benim yanıma gel» dedim.
— Efendim,dedi,sizin yanınıza Rauf Bey binsin, ben arkadaki otomobille de gelirim.
— Hayır,hayır! dedim. Siz buraya...
Bu basit tedbirin neden alındığını açıklamaya gerek yoktur.
Sivas şehrine girerken, caddenin iki tarafı büyük bir kalabalıkla dolmuş,askerî birlikler tö en düzenini almış bulunuyordu.Otomobillerden indik. Yürüyerek askeri ve halkı selâm adım...
Bu manzara,Sivas'ın saygıdeğer halkının ve Sivas'ta bulunan kahraman subay ve asker erimizin bana ne kadar bağlı ve sevgi ile dolu olduğunu gösteren canlı bir tanık idi...
Bundan sonra,doğruca Kolordu Komutanlık binasına gittim ve hemen maiyyeti ile birlikte Ali Ga1ip'i ve onun yardakçısı olduklarını anladığım fesatçıları getirttim.Onlara ne yaptı ımı anlatarak, zaten yeterince yorgunluk vermiş olduğuna şüphe etmediğim ayrıntıları uzatmak istemem.
Yalnız, bir noktaya işaret etmekle yetineceğim.
Efendiler,Ali Galip, karşılaştığı bu kötü davranıştan sonra, bana bildirecek bazı gizli şeyleri olduğunu söyleyerek, gece yalnız olarak yanıma geldi. Kabul ettim. Davranışlarının dış görünüşüne önem vermemeliğimizi rica ile,Elâzığ valiliğini kabul ederek gelmekten maksadının, benim yolumda hizmet etmek olduğunu ve Sivas'ta kalışının benimle buluşup benden direktif almak maksadına dayandığını açıklamaya ve bin türlü delillerle ispata çalıştı.Bizi sabaha kadar oyalamak suretiyle başardığını da itiraf etmeliyim.
Ali Galip Hadisesi - Mustafa Kemal'i Tevkif Etmek Teşebbüsü
Bab-ı Âli'nin Millî Hareketi Dağıtmak ve Mustafa Kemal'i Tevkif Etmek Teşebbüsü Ali Galip 1919 Haziranında Elaziz'e gitmek üzere Sivas'tan geçerken vali Reşit Paşaya azl edilmiş olan Mustafa Kemal'in tevkifini tavsiye ediyor! Mustafa Kemal'le yüz yüze 1919 Haziranının ikinci yarısı içinde ve Sivas'tayız.Sivas'a yeni gelmiş ve haziranın on birinde işe başlamış bir vali var: Reşit Paşa. Reşit Paşa Sivas'a vakıa,yeni gelmiştir;fakat eski ve tecrübeli bir devlet adamıdır.Birçok valiliklerde bulunmuş,namuskârlığı,vatanperverliği ile tanınmıştır.Reşit Paşa o günlerde bir yandan Dahiliye Nazırı Ali Kemal'den Mustafa Ke mal'in azledildiğine dair telgraf almış, öte yandan bizzat Mustafa Kemal'den Sivas Kong resinin hazırlıklarına başla mak emrini telâkki etmiştir.
İstanbul paşanın azledildiğini,hiçbir sıfat ve salahiyeti kalmadığını bildirirken,Mustafa Ke mal'in üçüncü ordu müfettişi sıfat ve salâhiyetleriyle emirler vermekte olması Reşit Paşayı hakikaten şaşırtmış ve derin derin düşündürmüş bulunuyordu.
O tarihten itibaren Milli Hareketin teessüs ve inkişafı yolunda pek çok hizmetler yapmış ve Mustafa Kemal'in takdir ve sevgisini kazanmış bulunan Reşit Paşa doğru yolun intahabın da (seçiminde) yanılmamış ve Mustafa Kemal'in emrine girmekte tereddüt etmemiştir.
Reşit Paşa Babı âlinin ve Mustafa Kemal'in yekdiğerine zıt emirleri karşısında idraki ile vic danı arasında muhakemeler yaptığı böyle bir sırada idi ki Babı âlinin Elaziz valiliğine tayin ettiği Ali Galip Sivas'a gelmiş bulunuyordu. Ali Galip'in daha İstanbul'dan ayrılmadan Millî Hareketi bastırmak üzere talimat aldığı,Sivas'tan geçişi sırasındaki hareketleri ve Mustafa Kemal'i tevkif etmesi için Reşit Paşa üzerinde yaptığı baskıdan anlaşılmaktadır.Ali Galip'in hainane teşebbüsüne tekaddüm eden bu Sivas günlerini Yunus Nadi'nin hatıralarını oku madan evvel öğrenmek,hatıraları takip edecekler iin pek faydalı olacaktır.O günleri bizzat yaşamış olan Vali Reşit Paşa hatıralarında Ali Galip'in Sivas temasları ve kendisi ile görüş meleri hakkında bol bol malumat vermiştir.Reşit Paşa,Ali Galip'in kendisini ziyaretini şöyle anlatmıştır:
''- Sivas'a Ali Galip Bey isminde bir zat geldi. Ayağının tozuyla hükümet konağında beni görmek nezaketini veya tehalükünü (isteğini) gösteren bu yolcu,Elâziz vilâyet valisi olup, İstanbul'dan henüz geliyordu, yanında birkaç da memur bulunduruyordu.Ali Galip Bey mül kiyeli değildi,askerdi,erkânıharp miralaylığından mütekaitti (emekliydi).Kendini bana tak dim eder etmez,ismini hatırladım.Çünkü Balkan Harbine tekaddüm eden günlerde yapı lan mebus intihabında (seçiminde) bu zat -İttihat ve Terakki kuvvetine galebe ederek ve o kuvvetin vücuda getirdiği birçok engelleri yenerek- Kayseri'den kendini seçtirmek imkânını bulmuştu.Ömrü pek kısa süren o mecliste,gerçi Hürriyet ve İtilâfa mensup olduğunu açık ça itiraf etmeyip,müstakil (bağımsız) bir mebus vaziyeti takınmağa yeltendi.Lâkin Hürriyet ve İtilâfçı bir ruh taşıdığını hissettirmekten geri kalmadı.
Umumî harp yıllarında onun nerede olduğunu ve neler yaptığını bilmiyorum.Adı,sanı işitil mez olmuştu.O sebeple ve Sivas'a komşu bir vilâyetin valisi sıfatıyla yüz yüze gelince,bir hayret dakikası geçirmemek elimden gelmedi.Aynı zamanda Babı âlinin böyle siyaset ve entrika düşkünü kimselere el uzatmasını manalı buldum.
O,ağzı kalabalık bir adamdı.Çok konuşuyor, lâkin bir şey söylemiyordu.Sözlerinin yüzde altmışı övünmekten,yüzde otuzu İttihat ve Terakki aleyhine küfürden ibaretti.Üst tarafın dan ise müspet bir mana ve maksat çıkarmak imkânsızdı. Ben -Biraz mütehayyir (şaşkın), biraz da muztarip (sıkıntılı)-bu yaveleri dinlerken o,tavrını değiştirdi:
- Aman Paşam, dedi, ben İstanbul'dayken Mustafa Kemal Paşa'nın azli derdestti.Hatta Divanı harbe sevki de düşünülüyor, konuşuluyordu.Resmî bir işar (haber) var mı?
Dahiliye Nazırının telgrafını kendisine gösterdim.Dikkatle okudu,garip bir bakışla beni tepe den tırnağa kadar süzdü, sonra sordu:
- Ne yapmak fikrindesiniz?
İhtiyatsız dudaklarımdan bir kelime düştü:
- Hiç!
Ve bu cevabın birçok şüpheler uyandıracağını,komşu vilâyet valisini jurnalcılığa sevk edeceğini düşünerek hemen ilâve ettim:-Nezaret bize sadece o zatın azledildiğini ve ken disile temastan içtinap etmekliğimizi (çekinmemiz gerektiğini) bildiriyor.Hattâ İstanbul'a celbin Harbiye Nezaretine ait olduğunu da tasrih ediyor (bildiriyor).O halde ne bizce,ne siz ce yapılacak bir muamele olmasa gerek.
Ali Galip Bey,kopmuş bir zemberek hızıyla yerinden fırladı,sol elinin baş parmağını yeleği nin koltuk kesimine geçirdi:- Muhterem Paşa Hazretleri,dedi her vazife mafevk (üst) makamdan tebliğ edilmez. Çok kere hâdiselerin gidişinden vazifeler vücuda gelir.Mustafa Kemal Paşa meselesi de, o kabildendir. Çünkü bu zat, her idare memurunu kendi şahsile alâkadarlandıracak ve devlet menfaati noktaî nazarından halükalini şüpheli gösterecek takımdandır. Nitekim Dahiliye Nezareti de onun bu vaziyetini tespit edip, size bildirmiştir. Zatıâliniz nasıl olur da, maslahatın (cemirin) icabını ifade (yerine getirmede) müsamaha eder siniz?
Onun telâşına,heyecanına,faveranına iştirak etmeyerek sükûn içinde sordum:
- Maslahatın icabı ne olabilir?
- Devlet aleyhine kıyam etmeği tasarladığı sabit olan Mustafa Kemal Paşayı emen yaka atmak,mahfuzen (tutuklu olarak) İstanbul'a yollamak. Maslahat bunu cap ettiriyor.
- Ne hakla!
Herif gazaba gelir gibi oldu, enikonu köpürdü. Lâkin yaşta ve yolda kendinden byük bir adama karşı sert dil kullanamayacağını, zeminin ve zamanın da böyle
bir taarruza müsait olmadığını hatırlamış olacak ki gazabını çabuk yendi, sesini
mülâyimleştirdi:
- Galiba, dedi, lâtife (şaka) buyuruyorsunuz. Çünkü bir vali, hele sizin gibi birçok vilâyetler idare etmiş tecrübeli bir vali, şahsi şakavetler (haydutluk) gibi, siyasî şakavetlerin de he men giderilmesi lâzım olduğunu biz mevkide naciz çömezlerden duymaya ve öğren meye muhtaç değildir.
- Fikrinize hiçbir suretle iştirak etmiyorum. Fakat münakaşamızı mantıkî bir surette bitirmiş olmak için,iştirak eder görünerek,anlamak istiyorum:Mustafa Kemal Paşayı siz benim yerimde olsanız tevkife teşebbüs eder misiniz?
- Tereddütsüz!
- Hangi kuvvetle?
- Polis,jandarma ve icabında asker kuvvetleriyle!
Bu zatın Anadolu'da, harp sonundan beri, hüküm süren zihniyetin ve yurt
endişesiyle gönüllerde yer alan heyecanın azametinden (büyüklüğünden) bihaber oldu ğunu görüyordum.Mustafa Kemal Paşanın otuz,otuz beş gün içinde halk tabakalarını kendi şahsiyetile nasıl alâkalandırdığını ise komşu vilâyet valisi muhakkak ki sezmiş değil di.Bundan dolayı,zavallı adamı tenvir etmek (aydınlatmak) ve böyle fevkalâde zamanlarda çok dikkatli davranmak lâzım geldiğini söylemek istedim.1908 inkılâbı hazırlanırken padi şahın kuvvetle itimat ettiği Şemsi Paşanın nasıl ortadan kaldırılıverdiğini ve padişahı ma but sayan Arnavutların o mabut aleyhine ne suretle döndürüldüklerini hatırlatarak
Ali Galip Beye yükseklerden atmamasını, milletin düşüncelerine, duygularına,dileklerine uzaktan olsun- alâka göstermesini ihtara hazırlandım.İtilâfçılar İşe Karışıyor Fakat ağzımı açmadan odaya Hürriyet ve İtilâf fırkası reisi Halit Beyle Belediye Reisi Zihni Efendi girdi. Ben iki vali arasında cereyan edecek bir münakaşayı bu efendilerin duymasını nahoş bul duğumdan bahsi kapamış göründüm,gelenleri Ali Galip Beye prezente etmeğe (tartışma ya) kalkmıştım.O,gevrek gevrek güldü:
- Beyefendiler,dedi,otelde teşerrüf etmiştim.Burayı teşrifleri de nimet oldu.Kendisini müna kaşamıza hakem yapalım.
Ve cevabımı beklemeden, onlara ne konuştuğumuzu uzun uzun anlatmaya girişti.Ne yalan söyleyeyim,kızmaya başlamıştım.Ali Galip Beyi terslemek üzereydim.Lâkin Hürri yet ve İtilâfa candan bağlı bir vali ile o fırkayı koca bir vilâyet merkezinde temsile yeltenen bir zatın çok çapraşık bir vaziyette ne gibi cevherler yumurtlayabileceklerini, renksiz bir biçare olduğuna kanaat taşıdığım Belediye Reisinin de o cevherlere karşı nasıl bir tavır takına cağını merak ettiğimden Elâziz valisinin sözü ayağa düşürmesine ses çıkarmadım,nefsi mi zorlayarak muhavereyi (konuşmayı) dinlemeye koyuldum.
Halit Beyin Dahiliyeden gelen telgraftan haberi yoktu.Ali Galip'ten müjdeyi alır almaz bö bürlendi:
- Ben yazmıştım,dedi,eğer kuvvetli telkinlerimle İstanbul'dakileri cesaretlendirmeseydim, Mustafa Kemal Paşa mutlak ensemizde boza pişirirdi. Ve yüzünü bana çevirerek şöyle ihtarda bulundu:-Davulu biz çaldık amma,parayı siz toplayacaksınız.Çünkü sabık (eski) ordu müfettişini yakalatmak şerefi size nasip oluyor.
Ali Galip Beye söylediklerimi bu şöhretli ayyaşa da tekrar ettim,Mustafa Kemal Paşanın tevkifi için hiçbir makamdan emir almadığımı ve böyle bir şeyin benim yanımda mevzu bahis (söz konusu) olamayacağını anlattım.Kızıl kıyamet işte o zaman koptu.Halit Bey küplere bindi, benim vatana ihanetle itham edileceğimi (suçlanacağımı) küstah bir lisanla söylemeye yeltendi, benden çok yukarı seviyede bir mafevkmiş (üstmüş) gibi davranarak tekdirlere,tevbihlere (azarlamalara) kalkıştı.Ali Galip Bey de halile,tavrıyla onu teyit ediyor gibiydi. Bunun üzerine zati ve izafi şerefimi muhafaza etmek icap etti:
- Efendi, dedim, daha bir kelime söylerseniz sizi kapı dışarı ederim.
Ali Galip Beye de gerekli olan ihtarı yaptım:-Beyefendi, dedim, manasız konuşuyorsunuz. Sizde bana yol göstermek, vazife vermek hakkı ve kuvveti yoktur.Mustafa Kemal Paşayı hapsetmek size lâzım ve bilhassa kolay görünüyorsa,onun kendi vilâyetiniz hudutları için de cevelân edeceği (dolaşacağı) günleri bekleyiniz.
Halit Bey,vali sillesinin ne demek olduğunu sınamış kimselerdendi.Garip bir yüz ekşiliğiyle susuyordu.Fakat Ali Galip, yüzüne düşen tükrüğü rahmet sayanlardanmış ki gücenecek ve defolup gidecek yerde benimle münakaşaya girişmek istedi,vatanî vazifelerin ifasında müsamaha gösterenlerin uyanıklığa sevk edilmesi lâzım geleceğini söyletmekten tuttu rarak birtakım hezeyanlara başladı.
Sözünü kabaca kestim:-Birbirimize dedim,rehberlik etmek hakkına malik değiliz.Onun için susalım.Elime bir de kâğıt aldım ve kendilerini istiskal ettiğimi (önemsemediğimi)anlattım. Ali Galip Bey ancak bu muameleden sonra odamı terke rıza gösterebildi.
Halit Bey de kendisini takip ediyordu.Galip a Allaha ısmarladık bile demediler.Yahut da ben duymadım. Yalnız Zihni Efendinin eliyle tuzlama işareti yaparak onları arkalarından tezyif ettiğini (alay ettiğini) gördüm.Bu zat,yine işaret usulüyle benim tutumumu alkışlıyor ve elimin öpülmeye lâyık olduğunu anlatmaya savaşıyordu.Ona da yüz vermedim. Kaşlar ımı çatarak maskaralıktan hoşlanmadığımı hissettirdim.Fakat kabıma sığamayacak bir hal deydim, zulmetler (karanlıklar) içinde yüzüyormuşum gibi muzdariptim,bir zerre nur (parça ışık) arıyordum ve candan bir dostla hasbıhal etmek, dertleşmek ihtiyacıyla için için kıvra nıyordum.
Sokaklara Asılan Yaftalar
Bu vaziyette ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Herhalde bir iki saat dalgın dalgın oturmuşum ve tesadüf bu ya,kimse tarafından da uyanıklığa icbar edilmemiştim.Ancak ikindiden son ra benliğimi saran elem haleti zail oldu (durumu yok oldu) gözüm ve gönlüm açıldı, harici eşya ile hissiyatım arasında alaka başladı.İşte bu sırada eşraftan Emir Paşa ile isimlerini şimdi hatırlayamadığım dört kişi ziyaretime geldi.
Emir Paşa Sivas'ın eski hanedanından Mehmet Ali Efendiye -refikasından(eşinden) dola yı- karabeti (yakınlığı) olan bir Çerkez dir.Enişte dediği Mehmet Ali Efendinin çocuğu ol madığından hayli bir yekûn tutan malı, mülkü haremine (karısına), ondan da Emir Paşaya kalmış.Fakat Emir Paşa bu umulmaz mirasın içinde yaşamayı az bularak tegallüp (çoğalt ma) yoluna sapmak istediğinden yirmi beş yıl evvel valilerden Halil Beyin tokadını yemiş. Diyarıbekir'e sürüle yazmış.Eslâfımdan (memurlarımdan) Reşit Akif paşa ise kendisini hazineye borcundan dolayı hapsettirdiği gibi etliye,sütlüye karışmaya tövbe edecek dere cede de tazyik (baskı) altında bulundurmuş.
Bu zatın paşalığı da Abdülhamit devrinde Babı seraskeri Masarifat Nazırı Sadettin Paşaya yolladığı bir halayığın saraya kabul edilmesinden ve bir şehzade doğurup gözdeler ara sına girmesinden dolayıymış.Meşrutiyetten sonra Emir Paşanın yine şu işe,bu işe parmak sokmaya başladığını bana söylemişlerdi.Hatta Hürriyet ve İtilâfın ilk kuruluşunda Sivas şubesini açan politikacının da o olduğunu duymuştum.Hâdiselerini kaydettiğim günlerde bu fırkaya alâkadar görünmek şöyle d ursun,Halit Beyin şiddetle aleyhinde bulunmak (yoluyla) belki fırkanın aleyhinde bir vaziyet almaya meylediyordu.(yöneliyordu).Lâkin Halit Beyle geceleri birleşip kadehdaşlık ve entrika zeminleri hazırlatmakta yoldaşlık ettikleri de rivayet olunuyordu.
İşte Abdülhamit'ten mirül'ü meralık denilen ve sahibine paşalık unvanı getirmekle beraber göğsü sırmalı bir üniforma temin edemeyen rütbeyi almış ve 1908 inkılâbından sonra Sivas'ta hayli harman savurmuş olan bu zat, küçücük maiyetiyle edaya girer girmez telâş la sordu:
- Mustafa Kemal Paşa azil mi edildi?
- Bilmiyorum!
Bu cevabı düşünmeden vermiştim.Lâkin cevap dudaklarımdan düştükten sonra nedamet (pişmanlık) duymadım,beni sıfatsız ve selahiyetsiz isticvaba (sorgulamaya) kalkışan mirül' ümeraya bu suretle karşılık verdiğime memnun oldum,ne yazık ki,bu memnuniyet çok sürmedi ve Emir Paşanın şu sözleriyle zihnim alt üst oldu:
- Siz bilmiyorsunuz amma halk biliyor.Hattâ sizin gibi henüz bu işi duymayanlar varsa duysunlar,diye duvarlara yaftalar yapıştırılıyor!
Meğer Halit Bey benden hınç çıkarmak ve İstanbul'a yaranmak için olacak,yanımdan ayrı lır ayrılmaz Mustafa Kemal Paşa'nın azlolunduğuna, yakalanıp İstanbul'a gönderilmesinin bir gün meselesi bulunduğuna dair iki yafta yazıp şehrin kalabalık yerlerine astırmışmış.
Emir Paşadan bu haberi alınca polise emir verdim, yaftaları arattırdım.Garip bir şey olmak üzere buldurtmadım.Onların bir iki yere yapıştırıldığı sahihti (gerçekti).Lâkin duvarlara asılmalarıyla beraber kendi eserlerinin yine kendi elleriyle yok edilmeleri bir olmuş.
Acaba neden? bu işe memur ettiğim kimseler muammanın anahtarını bulamıyorlardı.Ben de hakikati keşfedemiyordum. Çünkü yaftaları yapıştıranların biraz sonra bu münasebet siz hareketten pişman olarak kendi eserlerini yine kendi elleriyle yok etmeleri mümkün olduğu gibi İbrahim Tali veya Mebus Rasim Beyle temasta bulunup da Mustafa Kemal Paşaya yardımı kabul edenlerin de o küstahlık vesikasını ortadan kaldırmış olmaları muh temeldi.
Emir Paşa,bereket versin, duyduğunu söyledikten ve memleketin asayişine her zamandan ziyade (çok) dikkat olunmasını ihtar ettikten sonra gitmişti.Beni mülâhazalarımla (düşün celerimle) baş başa bırakmıştı.Vakit de zaten geçti.Hükümetten çıktım. Kabak yazısına doğru bir gezinti yaptım ve zihnimi kargaşalıktan kurtaramazsızın evime döndüm.
Bütün düşüncem yafta işinden dolayı Halit Beye kanuni bir darbe indirmek esasına istinat ediyordu (dayanıyordu).Lâkin onu sıkıştırmak,polisçe isticvap ettirmek,mahkemeye ver mek,İstanbul'daki Hürriyet ve İtilâf komandolarını aleyhime ayaklandırmak demek olacak tı.Çünkü onlar o uğursuz politikacılar şahsî suçları da fırka hesabına kaydedecek kadar siyasî terbiyeden mahrum kimselerdi.
Onun için Halide ilişmedim.
Fakat bu nahoş hâdiseler arasında Dahiliye Nazırı Ali Kemal Beyin telgrafını mülhakata (merkeze bağlı yerlere) tebliğ etmeyi unuttum. Şu iltizamı nisyan(bilerek unutma) Mustafa Kemal Paşanın azli haberini Tokat,Amasya,Şebinkarahisar mutasarrıflarıyla yirmi küsur kaymakamın benden duymalarına mani oldu.Hürriyet ve İtilâfçıların yaftalarına böyle bir mukabeleden (karşılıktan) vicdanımın mahzur kaldığını söylemekten kendimi şimdi de ala mıyorum.
İbrahim Tali'nin Fikri
Halit Beyle Emir Paşanın ve arkadaşlarının beni ziyaretleri, yafta yapıştırma kepazeliği 24 Haziran 335'te (1919) vukua gelmişti.25 Haziran sabahı Miralay İbrahim Tali Bey daireye geldi, aynı mevzular üzerinde benimle uzun bir muhavere (konuşma) ve müşavere (görü me) yaptı,Sivas'ın Hüdayi nabit politikacıları,o Halitler ve Emirler gibi konuşmaktan tabia tıyla pek uzak bulunan bu pek değerli zatın hem hekim,hem hâkim olduğunu görerek derin bir inşirah (rahatlık)duyuyordum. Muhterem Miralay bana ilkin şöyle bir mülâhaza mevzuu (düşünce konusu) verdi:
- Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey bir zamanlar edebiyatta yaptığını,şimdi siyasette yapmayı emel edinmiş galiba.Malûm ya o,Abdülhamit devrinde bir müddet İkdam gazetesinin Paris muharrirliğini yapmıştı.Gönderdiği mektuplarda bazan bir resim salonunun açılma mera siminde,yahut Elizede verilen bir ziyafette hazır bulunduğunu bildirir ve o merasimle ziya fet hakkında uzun uzun tasvirler çiziktirirdi. Servetifünun edebiyatı üstadlarından Hüseyin Cahit Bey bir gün onun teselsül edip giden yalanlarını açığa vurdu,bütün o merasim ve ziyafet haberlerinin Fransız gazetelerinden aşırma olduğunu ispat etti.Bana öyle geliyor ki Mustafa Kemal Paşanın azlini de o uyduruyor,bir emrivaki husulüne (oluşumuna) yol aç mak istiyor.
Ben böyle bir hareketin imkânsız olduğunu söyleyince, hâkim hekim düşüncesini izah etti:
- Kolorduya böyle bir işar (bildirim) yok.Halbuki sizden önce Kolordu kumandanlarının bu mühim haberleri almaları lâzım gelirdi.Vaziyet gözüme büsbütün karışık görünmeye baş ladı.Devlet adamı olarak doğmamış,devlet adamı terbiyesiyle büyümemiş ve bilâkis mace ralar peşinde koşup tozmuş olan bir adamdan, ikdam'ın meşhur Paris muhabirinden böyle bir hareket beklemek -benim iddiama rağmen,hiç de yanlış olmazdı.Onun için İbrahim Tali Beye hak verdi, kabilse Ankara ve Erzurum kolordularından işin hakikatini araştırmasını rica ettim.
Bu zat Mustafa Kemal Paşanın Sivas mümessili vaziyetindeydi. Müdafaai Hukuk işlerini ve teşkilâtını beraberinde bulunan Topçu Binbaşısı Kemal Bey vasıtasiyla idare ediyor ve ettiriyordu.Rasim Bey de kendisiyle ve Kemal Beyle sıkı sıkı temasta bulunuyordu.Fakat bunların haricî ve dahilî siyasetten,milletin ve memleketin mukadderatından bahsediş leriyle öbür takımın,Halit Beyin ve benzerlerinin aynı mevzuda konuşmaları arasında dağ lar kadar,deryalar kadar fark vardı. İbrahim Tali Bey ve arkadaşları en küçük şahsî bir menfaat endişesine kapılmadan ''yarın''ı tahlil ediyorlar ve milletin yaman bir imtihan geçir mekte olduğu neticesine vararak bu imtihanın muvaffakiyetle bitmesi için her fedakârlığı yapmak lâzım geldiğini söylüyorlardı.Berikiler,düşmanların merhametine sığınmayı düşü nüyorlar ve bu işi Zeynel abidin,Mustafa Sabri ve Vasif hocalarla Damat Ferid'in mükem mel surette başaracağına inanıyorlardı.
Ben de İbrahim Tali Beyle arkadaşları gibi düşünüyordum. Lâkin valiydim,isyana ve ihti lâle açıktan taraflar olamazdım, hattâ Dahiliye Nazırı Ali Kemal Beyin emirlerine uluorta karşı koyamazdım.Nitekim İbrahim Tali Beye de kanaatlerimi izhar (göstermek) değil ihsas (sezdirme) dahi etmedim. Mahut telgrafı sancaklara ve kazalara tamim etmediğimi bile söylemedim. Yalnız yafta meselesini,Ali Galip'in hezeyanlarını -teessürüme mağlûp olarak- anlattım.
Zaten o da bu iki vakıanın sıhhatini öğrenmek için gelmişmiş. Sözlerinden memnun oldu ve ayrıldı. Meğer,Amasya'da bulunan Mustafa Kemal Paşaya duyduklarını yazmaya gidi yormuş.Bunu nasıl anladığımı sırası gelince hikâye edeceğim. Şimdi hâdiselerin seyrini bozmak istemem.
Ali Kemal'in İstifası
3 üncü Ordu Sıhhiye Müfettişi Miralay İbrahim Tali Beyin beni ziyaret ettiği günün ertesin de,fakat geç vakit Ali Kemal Beyin Dahiliye Nazırlığından çekildiğini haber aldım, şaşırıp kaldım.Adamcağız,Mustafa Kemal Paşanın azlini bize yazdıktan sonra acaba bu işarının sakatlığını anlayarak mı istifa etti,yoksa böyle bir işin vukuunu iltizam edişinden ağır neti celer çıkacağını görerek mi mevkiini bıraktı?
Benim için ne hazin haldir ki, bu mühim mevzuun münakaşasını benimle yapanlar yine Ali Galip ve Halit beyler oldu.Çünkü onlar Ali Kemal'in yıkılmaz bir kuvvet olduğuna kanaat besliyorlardı. Mustafa Kemal Paşanın azlini onun temin ettiğinde de şüpheler olmadığında herife muhabbetleri bilhassa çoğalmıştı.O sebeple istifasını inanılmaz bir hâdise gibi telâk ki etmişler ve koşa koşa yanıma gelmişlerdi.
Sersemlemişlerdi.Ancak yiğitliğe kir sürmemek için yine yüksekten atıyorlardı,akıl ve haya le sığmaz şekilde konuşuyorlardı.Bu politika düşkünlerinin o sıradaki sözlerine bakılırsa Mustafa Kemal Paşayı tevkif etmek ve İstanbul'a yollamak evvelce vacip ise, şimdi farz halini almıştı.Çünkü böyle bir muamele ile Ali Kemal'in -siyasî bir sükut olduğu sezilen- istifasından doğabilecek üzüntüler -Hürriyet ve İtilâf fırkasına münhasız (bildirilmemiş) üzüntüler- giderilmese bile azaltılmış olacaktı.
Odamda baş gösteren bu tatsız münakaşadan son derece sıkılıyordum.Lâkin heriflerle istihza (alan) etmekten de geri kalmıyordum.Bir aralık 3 üncü Ordu müfettişinin yakalan ması keyfiyeti üzerinde dönmeye başladı.Ali Kemal unutulmuş ve yalnız bu meselenin münakaşasına girilmişti.Ben bu fırsatı kaçırmadım,evvelki karşılaşmamızda yaptığım gibi yine ciddi bir tavır aldım. Ali Galip Beye sordum:
- Ne haklı?
O en hassas bir yerine çuvaldız sokulmuş gibi yerinden fırlarken ilâve ettim:
- Ve hangi kuvvetle!
Yine her kafadan bir ses çıkıyordu.En üst perdeden Elâziz valisinin sesi dolaşıyordu. Hiddetinden yerinde oturamaz olan Hürriyet ve İtilâfçı vali birtakım gülünç jestler alarak bana tavsiyelerde, ihtarlarda,tehditlerde ve bazen de kendini toplayıp ricalarda bulunuyor du.Altımdaki sandalyenin bile hicap duyarak ve harekete geçerek bu işi yapmasına intizar edileceğini anlatıyordu.
Onun kısa sükûtundan istifade ettim. Şöyle bir sarih (açık) sualde bulundum:- Geçen gün buyurmuştunuz ki, vilâyetim hudutları dahilinde, müsamaha etmem,bu işi yaparım.Hasta landığımı ileri sürerek sizi yerime vekil bıraksam o hülyanızı burada da tahakkuk ettirmeye çalışır mısınız?
Adamcağız hançeresinin bütün kuvvetiyle bağırdı:-Dediğimi vallahi yaparım,billâhi yapa rım,parol donör yaparım!
Halit Bey,büyük bir siyasî muvaffakiyetin şerefini kaçırmaktan korkuyormuş gibi yerinden sıçradı:-Harput valisi,dedi,bir yana dursun.Bu işi ben bile yaparım.Yalnız siz bana küçük bir pusula ile selahiyet veriniz. Üst tarafını düşünmeyiniz.
İşte bulunduğumuz vaziyetin bütün Osmanlı tarihinde eşi ve örneği bulunmadığını bilmek liğime rağmen ''teşbihte hata olmaz'' meselesinden cüret alarak ve içi boş kafalara inan dırıcı darbeler indirmek isteyerek şu cevabı verdim:
- Alemdar Mustafa Paşayı, büyük işler düşündüğü anlaşılmışken Sadrazam Çelebi Musta fa Paşa,hattâ Dördüncü Sultan Mustafa niçin tevkif ettiremediler de onun yatağanı altında mevkilerini kaybettiler? Görünüşte Yeniçeriliğe husumet izhar,hakikatte ise İstanbul'un siyasî ve içtimaî rezaletleriyle mücadeleyi tasavvur eden Abaza Mehmet Paşayı yine bura da,Sivas şehrinde Kalavun Yusuf Paşa,niçin tevkif edemedi.Tarihi karıştırırsak yakın sayı lacak mazi içinde halkın muhabbetine ve muzaheretine güvenerek herhangi bir sebeple ileri atılanların kolay kolay mağlûp edilemediklerini görürüz.Onun için makul olalım, sükû netle konuşalım.Bağrı yanık vatana yeni bir yara da biz açmayalım.
Vay efendim vay.Sen misin tarihten bahseden, sen misin sükunet tavsiye eyleyen.Artık ne İttihatçılığım kaldı,ne isyan çıkarmak isteyenlere yardakçılığım.Yüzüme karşı bu töhmet leri (suçlamaları) tekrar ede ede,tazeliye tazeliye söylüyorlardı ve muhtelif kelime kalıpları kullanarak;gününe hazır ol,demek istiyorlardı.
Mustafa Kemal Geliyor
Ben bir yandan güler görünerek onları kızdırıyor, bir yandan da kendilerini yanımdan uzak laştırmak yollarını arıyordum.İşte bu sırada Sivas Merkez Telgraf Müdürü alı al,moru mor bir biçimde odaya girdi, titrediği his solunan elleriyle adete sımsıkı tuttuğu şu telgrafı bana uzattı:
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretlerine
Şimdi Tokat'tan Sivas'a müteveccihen hareket olunduğunu ve zatı devletlerime teşerrüf imkânının takrip ve tahakkuk etmek üzere bulunmasından dolayı samimi surette mütehas sis bulunduğumu arz eylerim.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal
Bu umulmayacak haberi alır almaz ilk düşündüğüm şey,İbrahim Tali Beyin Dahiliye Nazırı hakkında söylediği sözlerdi.Hâkim hekim,gazete muhabirliğinde yalan söylemeye,alışan Ali Kemal Beyin büyük bir siyasî dolay çevirmek hülyasıyla nezaret sandalyesinde  yalan cılıktan çekinmeyeceğini ve ''gayri vakii'' göstermeye kalkışacağını söylemişti.
23 Haziranda azledildiği bize bildirilen Mustafa Kemal Paşanın 27 Haziranda (3.Ordu Mü fettişi) unvanını kullanmakta devam etmesi ve müfettişlik mıntıkası dahilinde seyahate çıkması o hükmün doğruluğunu ispat ediyordu.
İkinci düşündüğüm şey de,Harput valisiyle Hürriyet ve İtilâfın Sivas mümessili tarafından tevkif edilmesi istenilen zatın Sivas'a gelmek suretiyle nefsine karşı gösterdiği itimat idi. Ben bilhassa bu düşünceden aldığım şevkle telgrafı bir daha ve bir daha okuduktan sonra Ali Galip Beye uzattım:
- Buyurun,dedim,okuyun.Sonra kalkın,tertibat alın,3.Ordu Müfettişini yakalayın.
Ali Galip Beyin telgrafa kapanan gözlerinin nasıl bir değişiklikle açıldığını,renginin nasıl sarardığını,dudaklarının nasıl titrediğini tarif edemem.Teklifsizce,fakat telâşla telgrafı kapa rak gözden geçiren Halit Beyin de vaziyeti onunkinin aynı olup gerçekten gülünçtü.Ben uzun bir zamandan beri canımı sıkan bu iki ayak politikacısından hınç çıkarmak için kaş larımı çattım:
- Beyefendi,dedim,bir şey söylemiyorsunuz.Üç,dört saat sonra,Mustafa Kemal Paşa Sivas 'ta bulunacak.Burada niçin oturuyorsunuz,düşündüklerinizi yapsanıza!
Ali Galip Bey,mahcup ve mustarip,telgrafa bir daha göz attı,sonra silkinir gibi oldu,hay retle ve dikkatle satırları muayeneye girişti,saatine baktı:- Geliyor değil, geliyor değil, dedi, gelmiş.Sivas'a hemen hemen girmiş.
Çünkü telgrafın keşide saati üzerinden altı saat geçmiş!
Ben bu kaydın farkında değildim.Telgrafı alarak tetkik ettim. Elâziz
valisinin keşfinde isabet gösterdiğini anladım ve cevap verdim:
- Ben,Paşayı karşılamaya gideceğim.İsterseniz siz Halit Beyin temin edeceği kuvvetle ken disini tevkif ediniz.
Ali Galip Bey,bir gafletten uyanıyormuş gibi başını kaldırdı:-Onunla Harput'ta karşılaşsay dık,dediğimi mutlak yapardım. Lâkin burada mesuliyet size aittir!
Sivas Valisi İstikbale (Karşılamaya) Hazırlanıyor Ciddi söylemiştim. Mustafa Kemal Paşa yı istikbale (karşılamaya) çıkacaktım.
Lakin onun Sivas'a geleceğini -Erzurum'da bir kongre açılacağını bildiğimiz halde- tahmin etmediğimizden,yahut hâdiseler bizi şaşırttığından hiçbir hazırlığımız yoktu.Telgraftaki saat kaydına göre, şuna buna haber yollamaya da vakit müsait değildi.Bu sebeple,yalnız İbrahim Tali Beyi davet ettim, telgrafı gösterdim.Haber var olduğunu hissettiren bir tavırla sadece sordu:
- İstikbale çıkacak mısınız?
- Tabii.Yalnız vilâyet erkânını Paşanın gelişinden haberdar edebilmek ve onları da istik bale çıkarmak için,biraz vakit kazanmak lâzım.Sizden çok rica ederim.Numune Çiftçiliğine teşrif buyurunuz.Mustafa Kemal Paşa henüz oraya gelmemişse,kendini bekleyiniz,bizler gelinceye kadar da çiftlikte istirahat etmelerini temin ediniz. Şöyle derlice topluca istikbale çıkmazsak ayıp olur.
İbrahim Tali Beye Harput valisiyle Hürriyet ve İtilâf şube reisiyle yaptığımız münakaşaları da -yürekte elemleri paylaşmış olmak için- anlatmaktan geri kalamadım.Muhterem miralay mütefekkir,fakat mütebessim bir tavırla sözlerimi dinledi,''Eğlenceli bir muhavere!'' (konuş ma) deyip bahsi kesti ve veda edip ayrıldı.
Bende Mustafa Kemal Paşanın Sivas'a gitmek üzere bulunduğunu,münasip zevatı topla yarak,istikbale çıkmasını Rasim Beye bildirdim.Bir yandan Tokat Mutasarrıfı ve Yeni han Kaymakamıyla makine başında konuşarak,Paşanın o merkezlerden ne vakit ayrıldığını öğrenmek üzere Telgraf Müdürünü harekete geçirmiştim.Aldığım cevaplardan aziz yolcu nun henüz Yenihan'la Sivas arasında bulunup Numune Çiftliğine varmadığını anladım, neşe yap (sevdim) oldum ve hesaplı davranıp,tam zamanında yani müşarünileyhin istira hat noktası olarak kabul ettiğimiz Numune Çiftliğine yaklaştığına hükmettiğim anda otomo bilime bindim,yola çıktım.
İçimde -garip bir seziş olabilir,fakat- hem helecan, hem heyecan vardı.Helecan dediğim yü rek çarpıntısı bütün Anadolu'yu kendi adı etrafında toplamak istidadını,kabiliyetini ve kud retini hissettiren Mustafa Kemal Paşayı şanına lâyık surette karşılayamamak endişesin den doğuyordu.Heyecan dediğim halet (durum) ise,bana bir başka alem gibi görünen o mühim zatla yüzleşmek üzere bulunuşumdan ileri geliyordu.
Nümune Çiftliği,Sivas'a pek yakındı.Otomobille oraya on,on beş dakikada gidilebilir. Fakat bu kısa mesafe o gün bana pek uzun geldi.Her dakika,bir saat uzunluğu hissettiriyordu ve bu vehmî duygu,enikonu bir üzüntü membaı oluyordu.
Nihayet çiftlik göründü, bende de bir çocuk sevinci yüz gösterdi.Bu satırlar,ölümümden ve belki Mustafa Kemal Paşanın da ebediyete intikalinden sonra,neşrolunacağı için sözleri min riyakârlığa hallolunmayacağını umuyorum.Uzun ve samimi bir iştiyak (özlem) devre sinin sonuna,hasreti çekilen mahbup ve maşukun huzuruna varılmış gibi,ruhi ve pek tatlı bir sarsıntı geçiriyordum.Fakat çiftliğin önüne ulaştığım zaman Paşayı,yanındakilerle birlik te otomobillere binmeğe hazır bir vaziyette buldum.Halbuki geridekilere hazırlanmak, ara ba ve at bulup istikbale (karşılamaya) çıkmak fırsatı verebilmek için Paşanın -en az bir saat çiftlikte kalması lâzımdı
Mustafa Kemal'le Yüzyüze
Bu sebeple hemen otomobilden indim, insan kılığına temessül etmiş (girmiş)dehadan başka bir şey olmayan Paşayı candan gelen sevgi ve saygıyla selâmladım:
- Hoş geldiniz ama, dedim, şehre gitmekte acele buyuruyorsunuz.İlk kahvemizi burada içmek tenezzülünde bulunmaz mısınız?
İğbirarını hissettirmek isteyen deha,ne de sert konuşurmuş? Benim,en halis bir hürmetle arz ettiğim bu niyaza,Mustafa Kemal Paşa,idraki şaşkınlaşan sesle cevap verdi:
- Hayır,hayır.Kahveye lüzum yok. Hemen hareket edeceğiz.
Ve bana kendi otomobilini göstererek ilâve etti:
- Siz de yanıma buyurunuz.Onunla yan yana bulunmaktan hem şeref alacaktım,hem –va ziyetimi tespite yaraması mümkün- istifadeler elde edecektim.Lâkin,Amasya'dan beri,Pa şaya  otomobilde refakat eden eski Bahriye Nazırı Rauf Beyin geride kalmasını nezakete   uygun bulmayarak, itiraz etmek istedim:- Rauf Beyefendiyi,dedim,zatıalinizden ayırmak istemem.Ben müsaadenizle,kendi otomobilime bineyim.
- Olmaz,yanıma geliniz.Sesi o kadar hakiki ki, ihtiyarsız boyun kırdım ve iradesiz izinde yürüyüp,otomobiline bindim. Bir neferle bir başkumandan vaziyetindeydik. kendimle onun arasında o kadar büyük bir mesafe görüyordum.Tabiî sürur (sevinç) ve gurur içindeydim de.Paşanın beni ısrarla yanına davet etmesinden iftihar duyuyordum.
Fakat bu sevinç,çok sürmedi ve Paşanın iltifat için değil de,ağır bir şüphenin halli için beni otomobiline aldığı çabuk meydana çıktı.Ömrümün en acı dakikalarından birini teşkil ettiği cihetle,bu vakıayı kaydetmek isterim.Otomobil şehre doğru hareket edince ben,-içimi kap layan neşenin zoruyla- bir şeyler söylemek ve Paşayı da söyletmek arzusuna kapıldım:
- İnşallah,dedim,yolculuğunuz iyi geçti:O, ruhumu okumak ister gibi, derin derin yüzüme baktı,en inatçı dimağlara her sırrı itiraf ettirecek bir sesle şu cevabı verdi:
- Sen, onu bunu bırak da Sivas'ta yapılan hazırlıkları anlat: Beni tevkif etmek için kaç kişi bulabildin ve bunları nerede pusuya yatırdın?
''Aman Paşam, bu nasıl söz?'' demekten başka bir karşılık bulamayacak kadar şaşırmış tım ve bu ağır bühtanın (irtiranın) töhmetin ruhuma hissettirdiği eza altında bunalmıştım.
O ıstırabımı anladı, gözlerinde beliren bir tebessümle idrakimi şevke getirdikten sonra –ciddiyetini bozmadan- anlattı:
- Ali Galip'le yaptığınız münakaşalardan haberim var.Fakat beni Numune Çiftliğinde alı koymak için İbrahim Tali Beyi memur edişinizden, şahsen de aynı teklifte bulunmanızdan şüphelendim.Ali Galip'in sizi de kendine uydurmuş olmasına ihtimal verdim.Sizi otomo bilime alışım da,bu şüphe yüzündendir.
Yanımda rehine gibisiniz. Şayet bir pusu varsa sizin, belki de benden önce,kurban git meniz muhakkaktır.
Gözlerim yaşarıyordu. Gülümseyerek ilâve etti:
- İhtiyat iyi şeydir. Size de tavsiye ederim ve bu macerayı unutmanızı isterim!
Ali Galip Mustafa Kemal'in Huzurunda
Beş dakika sonra, 3'üncü Kolordu Komutanlığı dairesi önünde otomobilden iniyorduk ve ben,Paşanın bir zabite şu emri verdiğini duyuyordum:
- Burada bulunan Harput Valisi Ali Galip'le onun İstanbul'dan beraber getirdiği kimseleri hemen buldurun,buraya getirin! Vakıanın sonu ibrete lâyıktır,anlatayım: Ali Galip Bey -Birlikte getirdiği memurlarla beraber- adeta tahtelhıfz(toparlanarak) Mustafa Kemal Paşa nın huzuruna çıkarılmıştı.Paşa,kaşları çatık ve çehresi asık bir vaziyette onları kabul etti. Bir müddet ayakta tuttu,sonra oturmalarını emretti ve Ali Galip'i muhatap tutarak,ağır bir tevbih (paylama) nutku irat eyledi.Kelimelerin silleden farkı yoktu.Fakat bu utandırıcı, ha rap edici nutuk,sade bir hakaret yağmuru değildi.
Ali Galip'in Sivas'ta günlerce oturarak saman altından su yürütmeye çalışmasını ''baya ğılıkla'' tasvir ve kendisini hem tekdir,hem tahkir etmekle beraber,-hayrete değer müna sebetler düşürerek- millî hareketin mahiyeti, hedefi ve kudsiyeti hakkında da irşatları ihtiva ediyordu.
Süt dökmüş kedi, Ali Galip Beyin o sıradaki vaziyeti yanında aslan yavrusu sanılabilirdi. Bedbaht adam,o derece perişandı,boyuna ter döküyor, boyuna yutkunuyordu.Mustafa Kemal Paşa,belki yirmi dakika sert hitabesini devam ettirdi. Sonra elinde tuttuğu iri taneli bir tesbihi yanıbaşındaki sehpaya attı:
- Askerler, dedi, mert olur. Türk askeri ise mertlerden mert ve pek civanmert olur.Siz ciha nın kabul ettiği bu kaideye istisna mı teşkil ediyorsunuz?

Yoksa ordudan ayrılmakla Türk askerine mahsus bütün kıymetlerden de uzak mı düştü nüz?
Nedir bu yaptığınız? Kime ve kimlere hizmet, yahut kime ve kimlere ihanet ediyorsunuz? Hiç düşündünüz mü?
Ali Galip Bey,birkaç kelime söylemek istedi,fakat Mustafa Kemal Paşa müsaade ve müsa maha göstermedi,kızgın kızgın ayağa kalktı;
- Size,dedi,daha ağır muamelede bulunabilirdim.Mütekait (emekli) bir asker olduğunuza hürmet gösterip,bu kadarla iktifa ediyorum (yetiniyorum).Şu kadar ki,aklınızı başınıza al maz,haddinizi tanımaz,dilinizi de kısmazsanız,akıbetiniz vahim olur..Haydi buyurun,yerini ze gidin.Derin derin düşünün.
Harput'a mı gitmek,geri İstanbul'a mı dönmek lâzım olduğunu kararlaştırın.
Yalnız şunu unutmayın ki,Anadolu'da sizin gibilerin ve efendilerinizin düdüğü ötmez,öte mez.
Ali Galip'in Mahrem Maruzatı
Ali Galip Beyin ertesi gün bavullarını alıp,İstanbul'a döneceğini tahmin ediyordum.Hal buki o,tepeden tırnağa kadar ıslatıldığı günün gecesinde,Mustafa Kemal Paşanın konukladığı yere geldi.Pek mühim maruzatta bulunacağını haber verdirerek, mülâkata kabul edilmesi ricasında bulundu.Rauf ve İbrahim Tali Beylerle ben,Paşanın nezdinde (yanında) bulunu yorduk.
Harput valisinin gerçekten mühim ve mahrem şeyler söylemek istediğini sanarak odadan yavaşça çıktım.Ali Galip,sofada -ceketinin düğmelerini iliklemiş olarak- endişeli bir tavırla dolaşıyordu.Fakat uzunca konuşmamıza zaman kalmadı.Paşanın yaveri geldi,''Buyurun'' diyerek onu içeri götürdü.
Ali Galip Beyin neler söylediğini,ne tavırlar aldığını bilmiyorum.Yalnız Paşanın -uzun bir muhavereden sonra- onun Harput'a gidip işe başlamasına müsaade ettiğini öğrendim. Nitekim ertesi sabah,Mustafa Kemal Paşa Erzincan istikametinde yola çıkarken Ali Galip Bey de Malatya'ya doğru hareket etmiş bulunuyordu.
Atatürk Anlatıyor
Rahmetli Reşit Paşanın hatıralarında,Ali Galip'in Sivas teşebbüsüne ait kısım burada niha yet bulmaktadır. Bu kısmı tamamlamak için Atatürk'ün büyük nutkunda,Ali Galip'e kendisi arasında geçen konuşmaya ait parçayı aynen almak doğru olacaktır:
''Efendiler,bu Ali Galip gördüğü kötü muameleden sonra, mahrem beyanatı olduğunu söy leyerek gece, yalnız olarak yanıma gelmek istedi.Kabul ettim.Hareketlerimin dış görünü şüne ehemmiyet vermememizi rica ile Mamuretülaziz(Elâzığ) vilâyetini kabul ederek gel mekten maksadının,benim noktai nazarıma hizmet etmek bulunduğunu ve Sivas'ta bekle yişi,benimle buluşup bizzat talimat almak için olduğunu izah ve bin türlü delillerle ispata çalıştı ve bizi sabaha kadar işgal etmek suretiyle,muvaffak dahi olduğunu itiraf etmeliyim.''
Ali Galip Vakası
Babıali Ali Galip'i Sivas Üzerine Yürümeye ve Mustafa Kemal'i Tevkife Memur Ediyor Babı alinin tasavvur ve tasmim ettiği (tasarladığı) cinayet şöyle tatbik ve icra olunacaktı:Elâziz valisi Galip ne yapmak istediğini ve nereye gittiğini,hatta evdeki haremine varıncaya kadar hiç kimseye söylememek suretiyle,Kürt aşiretlerinden alacağı birkaç yüz silâhlı atıyla Sivas üzerine yürüyerek bir gün ansızın şehri basacak ve orada bulacağı Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarının işini bitirecekti. Babıali de böylelikle kendisi için korkunç bir heyet teşkil eden şu Mustafa Kemal Paşa cemiyetinden katiyen kurtularak derin bir nefes almış olacaktı.Babı alinin bu tertibatı,Mustafa Kemal Paşa,Sivas'a geldikten sonra haber alınmış olmakla beraber,gariptir ki daha Erzurum'daki ikametinin son günlerinde,şu Mamuretülaziz (Elâkzığ) valisinin münasebetsiz bir adam olduğunu sezen arkadaşlar olmuştu.Hatta bun dan gözü pek birkaç kişi,kendi aralarında aldıkları bir kararla Elâziz'e bir iki fedai gönde rerek vaziyeti yakından gözlemeyi kurmuşlar ve bu kararını tatbik ve icra mevkiine dahi koymuşlarken,nasılsa keyfiyeti haber alan bazı ileri gelenler,yola çıkarılanları geri çevir mek için ısrar etmişler ve öyle de yapılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Sivas'a vardığı zaman Babıali,yani Dahiliye Nazırı Adil,Elâziz Valisi Galip'le muhabere halinde bulunuyordu. Bu muhaberat gözden geçirildiği zaman, Dahiliye Nazırı Adil'le Ali Galip'in bir ipte oynamaya çalışan iki hokkabaza benzediklerine hükmet memek elde olmaz.
Eldeki vesika kopyalarına göre Babıali ile Ali Galip arasındaki muhaberenin 1331 (1919) Ağustosunun 29 veya 30'unda başladığı ve ilk tergrafın Dahiliye Nazırı Adil tarafından Ali Galip'e,kendisi için feyiz ve yükselmeyi mecip mühim bir vazife verileceği ifadesiyle çekil diği anlaşılıyor.Ali Galip'in bu telgrafa cevabı 31 Ağustos tarihli olup,bu tarihten eylülün 3'üne kadar Babıali ile Ali Galip arasında belki yirmi beş otuzdan fazla telgraf gidip gelmiş tir.Bunların hepsi makine başında yapılmış muhaberat olup yazılış tarzları cinayet tasav vur ve tasmimiyle (tasarlanmasıyla) alâki düşkünlüğün en iğrenç şekillerini açığa vurmak tadır.
Dersim' den çektiği ilk cevap telgrafında Ali Galip teklif olunan hizmete mukabil ileri süre ceği isteklere yol açmak için, kendisini göklere çıkaran medihlerle bir iki sayfa doldurmuş bulunuyor.Bu telgrafa nazaran o sıralarda Dersim Kürtleri,mutat üzere,Çemişgezek,Eğin, Kemah,Erzincan ve Harput köylerine saldırarak hayvan yağmasına başlamışlar,hatta Eğin'de Elâziz-Erzincan postası vurulmuş.Malları ellerinden alınanlar,İtilâf mümessille rine müracaat edecekleri tehdidiyle vilâyeti,haklarının alınmasını davet edenler varmış.(Mikta rı noksan,kifayeti aciz bir jandarmadan başka hiçbir kuvveti olmayan Ali Galip ne yapsın? O yapacak şeyi bulmakta müşkilât (zorluk) çekmemiş, binmiş atına ve düşmüş dağlara!... Öyle ki,eşkiyanın dolaştığı yerlerde gezmeye kadar ileri gitmiş.Aşiretlerle samimi temasa gelerek fikirleri ve sırları anlamış. görmüş ki durum pek fenadır.
Şimdiye kadar hiç çapulculuğa gitmeyenler bile, bu günlerde birçok kelepir topluyor ve hayvan getiriyorlarmış.Aşiretler birbirine bakıp imrenerek taraf taraf ve oluk oluk kelepir getirmeye koşuyormuş.İleri gelenler bu temayülleri önleyemiyormuş;çünkü ahali, kuvvet siz,önlemeye ve cezalandırmaya iktidarsız saydıklarıOsmanlı hükümeti idaresinden, yakın da başka bir idareye geçecekleri fikrine düşmüşler;yeni hükümetin eskiden gasp edilenleri aramayacağına ve bu itibarla yaptıkları yanlarına kalacağına iman etmişler!...)Bu gidişle şu fena vaziyetin süratle genişleyerek vahim bir şekil alacağını anlayan ve şu hale naza ran mahalline tam vaktinde yetişmiş olan Ali Galip Beyefendi Hazretleri bütün konuşma kudretiyle ortalığa sihir ve efsun saçmaya ve herifleri yola getirerek,bundan sonra uslu oturacaklarına dair mukaddesata yeminler ettirerek durumu düzeltmekle meşgulken bir de Dahiliye Nezaretinin emrini alıyor.Şimdi ne yapsın? Uzun telgraf namesinin sonlarında aynen diyor ki:
''... Eğer eski ve malûm şöhretimin naciz konuşma kabiliyetime verdiği kuvvetle, sihir dolu işler görmekte olduğum şu nazik zamanda vilâyetten ayrılmazlığım doğru ise ve yerime aciz kulları gibi ölümle alay ederek,malını mülkünü de ortaya koyarak aşiretlere,hayran kal dıkları secaat ve sevahet numuneleri gösterecek diğer bir valiyi uçakla ulaştırmam müm künse ve bir de hemen kurmay albaylığa ve az sonra da tümgeneralliğe terfiim yapılacak olursa ve hükûmetin verdiği yeni vazifeler daha büyük fedakârlığı iltizam ediyorsa, memu riyeti,geçim vasıtası ittihaz mecburiyetinde olduğumu, vatan vazifesinden de kaçmaya cağımı arz ederim.''
Bununla beraber aynı telgrafta Ali Galip,vurulan postadan gasp edilenlerin bir kısmının geri alınabilmesi ihtimalinden bahisle yeni vazifesinin birkaç gün geri bırakılması lüzu munu da arz ediyor.Babı ali müsait bulduğu bu ilk zeminden istifade ederek, Ali Galip'e, askeri rütbesinin iade olunacağını ve padişahın ihsanlarına gark olacağını, daha hatır ve hayale gelmez mükâfatlara mahar olacağını, bol harcırah verileceğini müjdeleyerek, posta vurgunundan vesaire den vazgeçerek hemen teklif olunan yeni hizmet için muvafakat cevabı vermesini istiyor.
Dikkate layıktır ki,henüz ortada görülecek hizmetin nev'i mahiyeti belli değildir.Dahiliye Nazırı yalnız görülecek işi,Ali Galip'in beraberine alacağı yüz elli iki yüz kişilik bir suvari kuvvetiyle Sivas tarafından görülecek bir iş olmak üzere anlatmış olduğuna göre, Ali Galip de onun elbette mahiyetine intikal etmiş bulunuyordu.Binaenaleyh kendisini mümkün oldu ğu kadar naza çekecektir.
Telgrafla pazarlık
Sivas'ı basarak orada bulacağı milli önderle arkadaşları üzerine bir cinayet ve şakavet çetesi halinde çullanması tasavvur olunan Elâziz valisi Ali Galip'le Dahiliye Nazırı Adil ara sındaki pazarlık muhabereleri - makine başında devam ediyor. Ali Galip cevabında diyor ki:Dahiliye Nazırı Beyefendi Hazretlerine,Dersim:1 Eylül -Bu da bir vatan vazifesidir.Tabii aciz maruzatım mütalea ve buradaki vazife ile mukayese edildikten sonra verileceğine nazaran,deruhte etmek hamiyet vazifesidir.Yalnız muvaffakiyet temini için bazı hususları bilmek ve bazı şartlar ileri sürmek isterim.İki gün sonra Elâziz'den muhabereye müsaade   buyrulmasını temenni ederim.
Elâziz Valisi
Galip
Kaynak: Yunus Nadi-Ali GalipHadisesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder