Oded Yinon Planı

Siyonizm’in Hedefi: Büyük İsrail Devleti
Osmanlı’nın son dönemlerine doğru ortaya çıkan Siyonizm, Avusturya-Macar gazetesi Theo dor Herzl öncülü ğünde yurtsuz Yahudilerin, Tevrat’ta bahsi geçen Vaad Edilmiş Topraklar olan Fırat’tan Nil’e kadar olan bölgede bir vatan kurulmasına destek veren fikri ve siyasi ideolo jik harekettir.Theodor Herzl’in başını çektiği Siyonizm, Herzl’in büyük gayretleri sonu cu 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde I.Dünya Siyonist Kongresini yaparak başlatılmış tır.Herzl,yaptığı açılış konuşmasında‘’Biz Yahudi milletini barındıracak bir evin temelini atmak için buradayız.’’ diyerek Siyonizm’in temel gayesini ortaya koymuştur.O dönemde Yahudilerin vaat edilmiş topraklar adlandırdığı yer olan bölge, Osmanlı’nın himayesi altında olup Siyonizm’in hedefinin önüne engel olan bir isim de Osmanlı tahtında bulunmaktadır: Sultan II.Abdülhamid Han.II.Abdülhamid’in hafiyelerin den olan Kont Newlinski aracılığıy la mektup gönderen Herzl,Filistin’i satın almak için Abdulhamit'e teklifi ;Avrupalılara olan tüm borçları ödemek.O dönemin şartlarına ve Herzl’in düşüncesine bakacak olursak Osman lı’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılı durum nedeniyle Sultan’ın bunu geri çevirmesi mümkün değildi.Gerçekten ciddi ve cömert bir teklife II.Abdülhamid Han şöyle bir cevap verecektir:‘ Ona söyle: Bu meselede ikinci bir adım daha atmasın.Ben bir karış dahi olsa
toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir.Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.’’Sultan Abdülhamid’in bu cevabı üzerine Siyonizm hayallerini bir süre ertelemek zorunda kalan Herzl, hiçbir zaman pes etmemiştir. Abdülhamid’in kapısını 3-4 kez daha arşınlayan Siyonizm’in fikir babası, umutlarını biraz daha ertelemek zorunda kalacaktır. Şunu da belirtmek de fayda vardır ki II. Abdülhamid, Herzl ve yandaşlarının farklı yöntem ve usullerle Filistin için adım atacağını tahmin etmiş, bu doğrultuda Yahudile rin Filistin’de toprak satın alıp yerleşmemesi için Filistin’in tapularını kendi üzerine alarak önlem sağlamıştır. Siyoniz m’in bu girişimlerine karşı alınan tedbirler, Siyonistlerin çabala rını boşa çıkarmış ve hedeflerini sekteye uğratmıştır. Abdülhamid’in tahta olduğu müddetçe Filistin’e sahip olamayacağını anlayan Siyonist Yahudiler,Sultan’a karşı olan Jön Türkleri maddi olarak desteklemiş ve 1909’da II.Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Sultan Abdül hamid’ in tahttan indirilmesini büyük sevinçle karşılamışlardır. Böylece Siyonizm’in gerçek leşmesindeki önemli sorunlardan biri halledilmişti.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı’ya egemen olduğu dönemde yapılan göçler netice sinde sistematik bir şekilde Yahudi nüfusu Filistin’de artmıştır.I.Dünya Savaşı patlak ver mesi ortam da kargaşa ve boşluk oluştursa da Filistin’e devam eden Yahudi göçü durmamış, yavaşlamıştır ancak savaşın sonunda Osmanlı’nın yenilmesiyle Ortadoğu’da topraklarını çoğunluğunu kaybet mesi, İngiltere’nin o bölgeyi işgal ederek yerleşmesi olayı farklı boyut lara taşımıştır.Siyonistlerin Avrupa ve İngiltere’de devam eden kulis ve lobi faaliyetleri İngiltere’yi Filistin’de bir İsrail Devleti oluşturma çabasına ikna etmiştir.Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un 2 Kasım 1917’de yayımladığı Balfour Deklarasyonu ile yurtsuz Yahudilerin Filistin’e göçü ile başlatılan süreç,14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasıyla tamamlanmıştır. İsrail Devleti’nin kurulmasında Yahudi yerleşimcilerin Filistin’e yerleşmesinde II. Dünya Savaşı sırasın da Naziler tarafından Holokost soykırımı önemli rol oynamıştır. Yahudilerin geçmiş ten bugüne kendilerini yurtsuz olarak değişik ülkelerde yaşaması ile birlikte bulundukları ülkelerde ötekileş tirilmeye yani antisemitizmle karşı karşıya kalmaları onları Filistin’e yöneltmiştir.Sorun Siyonizm ’dir: onun bertaraf edilmesi,Orta Doğu’ya barışın gelmesinin ön şartıdır. Filistin’e Arap-Yahudi barışının gelme si buna bağlıdır.
Filistin’de İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Ortadoğu yeni savaşlara gebe olmuş,denge ler üzerine kurulan siyasi hedefler farklı boyutlar ve stratejik önemlere arz olmuştur. İsrail’in kurulmasıyla birlikte 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1967 Altı Gün Savaşı,1973 Yom Kippur Savaşı ile birlikte bunları İlk İntifada, İkinci İntifada, Gazze Savaşı izlemiştir. Tabloya baktığımızda İsrail kurulduğu bugünden yana hep savaşlarla muhatap kalmış ve etrafı düşmanlarla ya da potansiyel düşmanlarla çevrili bir devlet olmuştur. Fakat İsrail, yaptığı bu savaşlardan askeri başarılar elde ederek ya da stratejik çıkarlarına uygun anlaş malar yaparak ayrılmıştır. Bu tür sonuçlar almasın da en önemli saik, Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri, siyasi, ekonomik destekleridir. Amerika’nın bu tutumu bugüne değin devam etmiş ve edecektir. Zira Amerika’nın Filistin politika sı, ABD’de yönetimindeki etkin Yahudiler ve birçok Yahudi firmasının mali destekleriyle şekillen miştir.Yahudilerin Amerika’da yürüttüğü lobi faaliyetleri ve ekonomik anlamda Siyonist Yahudile rin Amerikan ekonomisini geçmişten bugüne elinde tutması bunun apaçık delilidir.Bu yüzdendir ki dünya siyasetini yönlendiren ve her ülkenin uluslararası politikasına göre dengeler kuran Pentagon yönetimi, 2012 seçim kampanyasında Barack Obama’nın Amerikan Yahudi Kongresi Başka nı Jack Rosen’in evinde yaptığı toplantıda İsrail’den söz ederken ’’ Hiçbir müttefik İsrail’den daha önemli değildir. Bugüne kadar ki tüm yönetimlerden çok daha fazla İsrail devletinin güvenliği için çalıştık.’’diyerek İsrail’in ABD için ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. İsrail’in Filistin’deki varlığını uluslararası aktörler ve destekler olmadan yürütmesi mümkün değildir. İsrail kurulduğu bugünden yana Avrupa ve ABD’nin gerek uluslararası arenada, gerekse siyasi söylemlerle desteklediği görülmüştür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi Amerika-İsrail ilişkisidir. Amerika daimi olarak İsrail’in hamisi olduğu gibi desteğini de hiçbir zaman esirgememiştir. Bu ikili ilişkinin temel ana hatları ekonomi ve savunma üzerine kurulmuştur. Yahudilerin ABD’de ekonomisindeki varlığı ve Yahudilerin  ABD’deki yoğun lobi faaliyet çalışmaları,ABD’nin de İsrail’in uluslararası arenada hamisi olması, askeri, siyasi, ticari ve finansal destekleri ile birlikte İsrail’in çıkarlarından yana tutum sergilemesi bu ilişkinin ne düzeyde olduğunu gösterecektir. Bu çerçeveden bakacak olursak Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi ( American Israel Public Affairs Committee) kısa adıyla AIPAC, Amerika’nın İsrail’e yaptığı silah yardımlarında çok etkin bir kuruluş olmasının yanı sıra 1985’den itibaren İsrail’e yapılan silah yardımlarının karşılıksız hale gelmesini sağlamıştır. Bir örnek daha verecek olursak Birleşmiş Milletler de İsrail aleyhine alınacak kararların BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan ABD engeline takılması bunun bir göstergesidir.                                                            
İsrail Devleti, Siyonizm hedefi doğrultusunda kurulmuş bir devlettir.Siyonizm’in ilk hedefi İsrail’i kurmaktı ve kurulmuştur da fakat asıl maksatları Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta da bahsedilen Vaat Edilmiş Topraklarda Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır. Tevrat’ın Tekvin bölümün de bahsi geçen vaat edilmiş topraklar şöyle geçmektedir: O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa Amor, Kenan, Girgaş ve Yevuş topraklarını senin soyuna vereceğim. Ayrıca bugün İsrail Devleti’nin kullanmış olduğu bayrak olan beyaz zemin üzerine mavi iki yatay çizgi ve ortasındaki Yahudi yıldızı olarak da bilinen Davud Kalkanı, vaat edilmiş toprakların sınırları olan Nil ve Fırat’ı temsil ettiği düşü nülür.
Sonuç                                                                                              
Günümüzde Ortadoğu’da meydana gelen iç karışıklıkların tam ortasında hedefleri ve ideal leri büyük bir devlet vardır. Osmanlı devrinden itibaren Ortadoğu’da devlet kurmanın peşi ne düşen Siyonistler, çok değil yaklaşık 50 yıl sonra bu devleti kurmayı başarmıştır. Bu başa rının gerçek leşmesindeki engeller tek tek ortadan kaldırılarak bugünkü sonuca varılmıştır. Günümüz İsrail Devleti, Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl’in yurtsuz Yahudiler için vatan olmasını istediği Filistin topraklarında kurulan bir devlettir. Bununla birlikte Siyonist lerin asıl hedefi bugün sahip olduğu toprakları sadece savunmak ya da bununla yetinmek değil, Nil’den Fırat’a kadar olan vaat edilmiş topraklarda Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır. 1946 yılından itibaren yerleşim haritasın dan bugüne doğru gelindiğinde İsrail’in genişleme sürecinin ne büyük ölçüde devam ettiği ve bu isteğin nasıl zamana yayılarak gerçekleştirildi ği görülecektir. Bu süreç boyunca İsrail’in en büyük destekçisi olan ABD’yi ve onun destekle rini de unutmamak gerekir. ABD’de yapılanan Yahudi lobisinin faaliyetleri ve yönetim meka nizmasındaki etkinlikleriyle ABD, her zaman İsrail’i destek lemek zorunda kalmıştır. Yahudilerin geçmişten bugüne ötekileştirilmeye tabii tutulması ve  II.Dünya Savaşı’nda soykırıma uğraması, onların dünyada zavallı ve soykırıma maruz kalmış yurtsuz insanlar olarak dünya medyasında yer bularak sempati algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Şunu net bir şekilde anlamamız gerekir: Dünyada hiçbir insanın Nazi Almanya’sının Yahudilere yaptığı soykırımı tasvip etmesi düşünülemez. Bu insanca bir tutum da olamaz. Ancak bugün dünyada ‘’Yahudilere’’ değil, Siyonizm hedefi doğrultusunda hareket ederek katliam yapan İsrail Devleti’ne tepki gösteren halk kitlelerini de antisemitist olmakla itham etmek ve antisemitizmi bu katliamlarda bir kalkan olarak kullanmak, onların işlediği suçların üzerini örtmesini sağlayamayacaktır.
“Büyük İsrail”:Orta Doğu için Siyonist Plan İsrail'in Ortadoğu Planı
Ortadoğu'nun Yahudi devletine güvenlik ve istikrar sağlayacak bir“hinterland”,bir tür hayat bir tür "hayat sahası" haline gelmesi hedeflenmektedir.
İsrail'in Ortadoğu stratejisinin parçalarından biri olan çevre stratejisi açık açık ilan edilmiş bir politikaydı.Yahudi devleti kendisine stratejik olarak yakın gördüğü ülkelerle yakınlaş mak istemişti ve bunu gizli tutmak için de bir gerek yoktu.
Oysa Ortadoğu stratejisinin daha da önemli olan bir diğer parçası bu denli rahat ve açık bir biçimde ifade edilebilecek bir içeriğe sahip değildi. Çünkü bu parça İsrail'in Arap devletlerini nasıl parçalayabileceği sorusuna cevap arıyordu ve böyle bir planı diplomatik alanda ifade etmesi kuşkusuz büyük bir skandal olurdu. Bu nedenle Ortadoğu stratejisinin bir başka deyişle beka stratejisinin bu parçası gizlice tasarlandı ve uygulamaya kondu. Ancak siyasette zaman zaman görüldüğü gibi bu konuda da bazı "sızıntı"lar oldu ve beka stratejisinin bu gizli parçası ile ilgili bazı bilgiler dolaylı da olsa İsrail devlet aygıtının dışına çıkıp dış dünyaya ulaşabildi.
İsrail Dışişlerinde eski bir görevli olan Oded Yinon'un 1982 yılında Dünya Siyonist Örgütü' ne bağlı Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı Kivunim'de yazdığı bir rapor işte bu "sızıntı"ların en önemlisiydi."1980'lerde İsrail İçin Strateji" başlığını taşıyan yazı İsrail'in tüm Ortadoğu'yu kendi beka stratejisi uyarınca düzenlemeyi
tüm bir bölgeyi "hayat sahası" haline getirmeyi hedeflediğini gösteriyordu çünkü..
Yinon'un raporu Ortadoğu ülkelerinin demografik yapısını kendine temel alıyordu. Yinon'a göre Ortadoğu ülkelerinin hepsinde dini veya etnik yönden azınlık durumunda olan gruplar vardı ve İsrail bu ülkeleri iç karışıklığa sürüklemek ve sonunda da parçalamak için bu azınlıklar arasındaki anlaşmazlıkları körükleyebilir bunları çatışmaya dönüştürebilirdi. Yinon şöyle yazıyordu: Müslüman Arap alemi buralarda yaşayan insanların dilek ve arzuları hiç dikkate alınmadan yabancılar tarafından biraraya getirilmiş iskambil kağıtlarından yapılma geçici bir ev gibidir.
Keyfi olarak 19 devlete bölünmüştür.Her biri birbirine düşman azınlıklardan ve etnik grup lardan oluşturulmuştur. Dolayısıyla bugün her Müslüman Arap devleti içten etnik toplumsal çöküntü tehdidi altındadır; bazılarında iç savaş başlamıştır bile.
 (1) Peki böylesine karışık bir Ortadoğu'da İsrail'in beka stratejisi ne olacaktır? Cevap basittir; böl ve yönet yani bu yapay devletlerin parçalanıp çözülmelerini sağlamak. Yinon her Arap ülkesine sırayla değinir ve nasıl parçalanabilecekleri konusunda fikir yürütür Oded Yinon'un 1982 yılında "İsrail İçin Strateji" başlığı altında yazdığı tüm bu senaryoya baktığımızda çok ciddi kapsamlı ve uzun vadeli bir "Ortadoğu stratejisi" ortaya çıkmaktadır. Bu aynı zamanda İsrail'in beka stratejisidir.Yahudi devletinin Ortadoğu'da baki kalabilmek Haçlıların akıbetinden kurtulabilmek asla bir "Hıttin" yaşamamak için tüm Ortadoğu'yu yeniden düzenlemesi öngörülmektedir. Ortado ğu'nun Yahudi devletine güvenlik ve istikrar sağlayacak bir "hinterland" bir tür "hayat sahası" haline gelmesi hedeflenmektedir. Ancak unutmamak gerekir ki bütün bölgeyi yeniden inşa etmeye kalkışmak üstelik bunun için farklı gruplar arasında çatışmayı kışkırtmak ülkeleri parçalamak asla güvenlik ve istikrar getirmeyecektir. Huzur ve istikrar ancak insancıl adil ve ılımlı bir politika izlenerek inşa edilebilir. Bu noktada önemli bir soru ortaya çıkar: Yinon'un yazdıkları acaba İsrail devlet aygıtının gerçek ve geçerli stratejisi midir yoksa kendi hayalgücünün mü ürünüdür?
Bu soru konuyla ilgili önemli isimler tarafından ele alınmıştır ve hemen hepsi de Yinon'un yazdıklarının İsrail'deki "derin devlet"in gerçek stratejisi olduğu konusunda hemfikirdir.
Kudüs İbrani Üniversitesi profesörü Israel Shahak Yinon'un raporunu temel alarak yazdığı The Zionist Plan for the Middle East (Ortadoğu İçin Siyonist Plan) adlı çalış masında raporda yazılanların İsrail'in uzun vadeli stratejisinin bir özeti olduğunu vur gular.
 (2) Rapor üzerine eğilen bir diğer ünlü isim Yahudi asıllı Amerikalı dilbilim profe sörü ve siyaset yorumcusu Noam Chomsky de aynı görüştedir. Bertrand Russel Barış Vakfı eski genel sekreteri Ralph Schoenman ise Oded Yinon'un söz konusu raporu nun sıradan bir belge olmadığını "İsrail'de gerek ordu gerekse haberalma örgütünün üst kademelerine egemen olan düşünce yapısını" sergilediğinisöy lemek tedir.
 (3) Bunu teyid eden en açık kanıt ise yaşanmış somut olaylardır. Sözünü ettiğimiz "beka için parçalama" stratejisi Oded Yinon'un 1982'de yazdığı raporu ile dışarıya sızmıştır belki ama gerçekte 1950'lerin ortalarından beri Yahudi devletinin günde mindedir ve zaman zaman fiili bir politikaya da dönüşmüştür.İsrail'in Arap ülkelerin deki ayaklanma ve iç savaşlarda oynadığı gizli rol bunu göstermektedir.
İsrail’in Azınlıkları Kışkırtma Stratejisi
Yahudi devletinin Ortadoğu'daki tüm bu iç savaşlardaki rolü kuşkusuz son derece önemli bir stratejik anlam taşımaktadır. Lübnan Yemen Umman Çad ve Sudan'daki iç savaşların hepsinde de "İsrail parmağı"nın var oluşu bizlere "beka için parçalama" stratejisinin ne denli gerçekçi olduğunu ve İsrailliler tarafından ne denli ısrarlı bir biçimde uygulandığını göstermektedir. Anlaşılmaktadır ki Ortadoğu ülkelerindeki her çatışma Batı Kudüs'te büyük bir stratejik fırsat olarak görülmektedir.
Ortadoğu ülkelerindeki bu iç çatışmalar bir ülkenin parçalanmasına neden olabilir –ki İsrail'in de en büyük amacı budur. Bunun yanı sıra parçalanma ile sonuçlanmasa bile her iç çatışma en azından istikrarsızlık meydana getirir ve ülkeleri zayıflatır. Etrafındaki Müslüman/Arap ülkelerin istikrarsızlaşması ve güçsüzleşmesi ise Batı Kudüs açısından önemli -ancak bir o kadar da yanlış- bir stratejik hedeftir.
Komşularını sürekli bir tehdit unsuru olarak görmekten vazgeçen bir İsrail hem kendi toplumuna huzur sağlayacak hem de bölgenin istikrara kavuşmasına aracı olacaktı.
İsrail'in beka için parçalama stratejisinden vazgeçmesi ancak komşularına karşı dostane bir bakış açısı geliştirmesi ile mümkün olacaktır. Komşularını sürekli bir tehdit unsuru olarak görmekten vazgeçen bir İsrail hem kendi toplumuna huzur sağlayacak hem de bölgenin istikrara kavuşmasına aracı olacaktır. Böylece başlatılan barış süreçleri de "vakit kazanmak için" değil gerçekten barışın inşa edilmesi için değerlendirilebilir.İsrail gerçek bir barışa yönelmediğini sürece Ortadoğu devlet lerinin içindeki azınlıkları "kart" olarak görmeye ve kışkırtmaya devam edecektir. İsrail’in Ortadoğu’da sürdürdüğü bu dış poltikası tamamen İslam ülkelerinin içinde karışıklık çıkarmak istikrarsızlık meydana getirmek üzerine kurulu olduğundan Müslümanların birlik içinde olmalarına engel taşıyan önemli bir dış etkendir.
Israel Shahak

İsrail’in GAP Senaryosu
Güneydoğu Topraklarında Neler Oluyor?
'Mayınlı tarlada yürüyorsunuz'Dünyanın 4.büyük projesi olan GAP'a ilgi büyük. GAP'ın suyu ise herkesin iştahını kabartıyor.Kitabın yazarı Gazeteci Hasan Taşkın'ın, GAP'ta İsrail'in toprak aldığı yönündeki bilgileri teyit etmek için bölgeye gidişinden benim de haberim oldu. Yaptığı araştırmalarda ortaya çıkanlar ise beni hiç şaşırtma dı.Çünkü bölgede görev yapmış bir general olarak bazı çalışmalardan haberdar olmuştum.
Hasan Taşkın yaptığı araştırmasını Nokta Dergisinde yazdı. Dergi konuyu kapak yap tı ve"Gizli GAP Raporu" konulu haber ortaya çıktı. Bu haberin ardından 'Gizli GAP Raporu'nu araştırmak için bölgeye müfettiş gitti. Şimdi esas olan bölge insanının, topraklarının sahibi olduklarının bilincine varmalarıdır.
Hasan Taşkın'ın yazdığı ve Nokta'da yayınlanan 'Gizli GAP Raporu'nun ardından, önce bölge milletvekilleri Muharrem Doğan ve Vedat Melik konuyu Meclise taşıyacak larını belirttiler.Ardından,Tapu Kadastro Genel Müdürü Mehmet Zeki Adlı,GAP bölge sindeki arazi alımlarını soruşturmak üzere 2 müfettiş görevlendirdi.Ancak,yabancı lara toprak ve konut satılmasının yasal olduğu gerçeği de göz ardı edilmiyordu. Hasan Taşkın'ın Ortaya çıkardığı İstihbarat raporunda zaten İsrail'in hukuka aykırı bir şekil de toprak aldığı belirtilmiyor, aksine hukuka uygun ve Yahudi kökenli Türk vatandaşları aracılığıyla,İsrail'in Şanlıurfa'da 450 bin dönüm toprak alımı yaptığı öne sürülüyordu.
İşte bu nokta,konuyu işin içinden çıkılamaz duruma getiriyor.Tapu Kadastro Genel Müdürü Adlı da bu zorluğa dikkat çekiyor.Yetkililer şimdi bu işin içinden nasıl çıkıla cağını düşünüyor...
Yasalar eli kolu bağlıyor.Diğer yandan, AB uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan ve yabancıların toprak ve mülk almalarını içeren yasa da, bu çerçevede tartışılır duruma geldi. Yasanın yeniden gözden geçirilmesi de gündemde. Bence gözden geçirilmesi uygun da olur.Bu konu şimdi Türkiye'nin ve hükümetin gündemine oturdu.Ticari amaç için yabancı yatırımcıya kimse bir şey demez.Bunu herkes ister. Ancak İsrail'in bölge deki çalışmaları, bu işin arka planında bir art niyet olduğu ve bu niyetin de 'Büyük İsra il Projesi'ni kapsadığı şüphesi doğuruyor. İşte bu kitabın yazarı da buna dikkat çeki yor.
Mayınlı tarla
Önce yaptığı haberle gündemi değiştiren,daha sonra ise bunu detaylı hale getirip kitaplaştıran Hasan Taşkın'ı kutluyorum.Mücadele alanı mayınlarla dolu.Dikkatli olma sını tavsiye ediyorum. Ama vazgeçmesin.Bu tip olaylarda sonuna kadar gitmek lazım. Mevcut olan bilgi ve belgeler,yapılan girişimler her şeyi ortaya koydu.Artık bundan sonraki sorumluluk başta yetkililerin, sonra bölge halkınındır.
İşin içinde menfaat var "Cesaret, akıl ve düşüncenin bir tehlike anında kullanılma sıdır" diyor bir düşünür. Meselenin iç yüzünde menfaatler olduğu belli.Oradaki halkın bakışı da önemli...Vatandaşlar,bu memleketin hudutları içerisinde,bu toprakların sa hipleri olarak kendilerini görmeli.Yoksa bu mücadele daha fazla zorluklar getirir. Söyleyecek fazla bir şey bulamıyorum. Zaten Hasan Taşkın olayı yeterince ortaya koydu. O yüzden daha fazla ne söyleyebilirim?
Necdet Demiral
Emekli Tuğgeneral
ASAM Ortadoğu Masası Başkanı
Son günlerde ayyuka çıkan ve medyaya da yansıyan İsrailli şirketlerin ve İsrail Dev leti ve İstihbaratıyla ilişkili şahısların,GAP bölgesinden toprak alma eylemleriyle ilgili bilgiler,bu kita bın yazarı Hasan Taşkın tarafından bölgede bir haber çalışması yapıl masıyla ortaya çıkmış tır.Bu çalışmayla birlikte anlaşılmıştır ki başta gerçekten manipülasyon gibi görünen olayın, bölgede sağır sultanlar tarafından bile bilinen ve tartışılan oldukça geniş boyutları vardır.
Tartışma bölgede çok boyutlu yapılmasına rağmen,temelde bu bölgede toprak alımında bu lunan Yahudilerin,Tevrat metinlerini kaynak alarak GAP bölgesi topraklarını"Vaadedilmiş Top raklar"statüsünde düşünmesi,İsrailliler tarafından yapılan tüm çalışmaların bu teoreme uy gun bir kriterle yapıldığı izlenimini doğurmaktadır.
Bu konu Hasan Taşkın tarafından çalışmanın bütününde değerlendirilmektedir.Ancak,İsrailDevletinin,İsrail istihbarat kaynaklarının ve uluslararası Yahudi lobilerinin Türkiye üzerine yaptıkları kurguları iyi anlayabilmek için belki de önce Filistin topraklarındaki süreci bilmek ve anlamak gerekecektir.Bu yüzden çalışmanın bu bölümünde bu konu üzerine birkaç şey söylemek daha anlamlı olacaktır.
FİLİSTİN...
20.yüzyılın özellikle son yarısında savaşlar da dahil olmak üzere,uluslararası arenalarda yapılan yüzlerce tartışmada Filistin ve İsrail Devleti olgusu ve sınırları temel olgu olarak yer almıştır.Bu gün iç içe geçmiş gibi görünen bu devletlerin sınırları aslında oldukça değişken bir yapı arz etmektedir.Toplamı Türkiye topraklarının % 4'ü kadar olan bu toprakların tamamı 28.220 kilometrekaredir.Bölgenin tarihsel ve güncel merkezi binlerce yıllık tarihsel sorunlara neden olan Kudüs'tür. 28.220 kilometre karelik bu toprak, bugün hem İsrail hem de Filistin devletine ev sahipliği yapmaktadır.
Birleşmiş Milletler kararı ile tanınan,resmi İsrail Devletinin toprakları bu coğrafyanın oldukça büyük bir bölümünü içermektedir.Bugün İsrail'in uluslararası anlaşmalarla elde ettiği toprak miktarı 20.000 kilometrekare civarındadır.Yani bölgedeki toprakların büyük kısmı İsrail devle tine aittir.Ancak kalan toprakların yarısından fazla bölümünde de İsrail işgali devam etmekte ve uluslararası anlaşmalarla Filistin halkına verilen topraklar da İsrail'in kontrolü altında bulunmaktadır.
Yaklaşık 8.5 milyon kişinin yaşadığı topraklarda,6 milyon kişi yeşil hat diye adlandırılan böl gede,1 milyon kişi Gazze'de,1.5 milyon kişi ise Batı Şeria'da yaşamaktadır.Filistin nüfusunun yaklaşık 1 milyonu İsrail'in uluslararası resmi sınırı kabul edilen yeşil hat içindeki bölgelerde yaşamaktadır.Yani bugün İsrail Devleti sınırları içerisinde yaşayan Yahudilerin toplamı 6 milyon civarındadır ve bu sayı dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Yahudi göçmenlerle sü rekli artmaktadır.
Filistin halkının İsrail işgaliyle başlayan göç ve mülteci hayatı bugün hala devam etmekte,bu da bölgedeki nüfus yapısının belli noktalarda yoğunlaşmasına yol açmaktadır.Yine uluslara rası veriler göstermektedir ki,Gazze bölgesinde 400 metrekarelik bir alanda yaşayan 1 mil yon Filistinliye karşılık,bazı bölgelerde bu onda bir bile değildir.Bu da Filistin halkının sava şın dışında bir yoksulluğa mahkûm edilmiş olmasının başka bir göstergesidir.
İSRAİL...
İsa'dan binlerce yıl öncesine dayandırılan Tevrat metinleri,tarihsel süzgeçten geçtikten son ra bu gün de varlığını ve Yahudiler açısından kutsallığını sürdürmektedir.Tevrat metinlerin den yola çıkılarak süreç değerlendirmesi yapıldığı takdirde,bugün İsrail ve Filistin ortak sınır larının bulunduğu topraklar 4000 yıldan daha uzun süredir savaş ve gözyaşı toprakları ola rak anılagelmiştir.Musa Nebiden bu güne taşınan tarihsel miras,süreç içerisinde her ne ka dar dönüştürülmüş ve değiştirilmiş gibi görünse de,bölgenin binlerce yıllık savaşa dayalı top lum ve kabile özelliği bugün hala varlığını sürdürmektedir.
Tarihsel kaynaklara göre,M.S.132 yıllarında Roma'ya karşı ayaklanan Yahudilerin ayaklan maları Roma devleti tarafından çok kanlı bir şekilde bastırıldı ve binlerce Yahudi çok feci bir biçimde öldürüldü.Hayatta kalan Yahudiler ise ölümden kurtulabilmek için dünyanın dört bir tarafına dağıldılar.Roma İmparatorluğu tarafından dünyanın çeşitli yerlerine dağıtılan Yahudi toplumunun Ortadoğu'ya geri dönme ve burada bir devlet kurma planı,Osmanlı'nın son döne mine denk gelen bir faaliyettir.19.yüzyılın, milliyetçilik akımları açısından en güçlü faaliyetle rin yürütüldüğü ve Filistin topraklarında egemenliğini sürdüren Osmanlı'nın batılı devletler tarafından yok edilme senaryolarının hazırlandığı yüzyıl olduğu da düşünüldüğünde,Yahudi toplumunun binlerce yıla yayılan Yahudi devleti hayalinin neden bu dönemde güçlendiği kolayca anlaşılacaktır.
Yahudi devleti projesi çerçevesinde,Filistin topraklarına Yahudi akını önce Avrupa'dan baş ladığında,tarihler 18.yüzyılın ikinci yarısını henüz gösteriyordu.18.yüzyılın sonuna gelin diğin de,Filistin topraklarının oldukça büyük bir bölümüne Yahudiler yerleşmişti ve bu yerleşimciler burada kuracakları Yahudi devletinin planlarını yapıyorlardı.18.yüzyılın son döneminde yani 1896'da Theodor Herzl'in başkanlığında kurulan bir ekibin önder liğinde,Ortadoğu'da bir Yahudi devletinin kurulması fikri ilk defa dillendirildi.1897 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde Herzl önderliğinde toplanan 1.Siyonist Kongresi,
Ortadoğu'da bir Yahudi devletinin kurulması ile ilgili temel hedefleri belirleyerek,Yahudi devle tinin kurulması ile ilgili ilk adımı atmış oldu.Yapılan bu kongreden sonra tüm dünyadaki Yahu diler örgütlendiler ve Filistin'de kurulacak Yahudi devletinin altyapısını oluşturacak kararlar almaya başladılar.Bu çalışmalar sırasında,Yahudi siyasetçiler,dünya ticaretini,elinde bulun   duran Yahudi toplumunun ticaret adamlarıyla organize maddi fonlar oluşturdu ve 20.yüzyılın başına gelindiğinde,Theodor Herzl bu fonlarda biriktirilen parayla II.Abdülhamit'ten Filistin topraklarını bir bütün olarak satın almayı teklif etti. Ödenecek paranın dışında Osmanlı'nın tüm dış borçlarının üstlenilmesi de bu teklifin içerisindeydi.
Ancak Herzl'in,Osmanlı devletini ekonomik anlamda güçlendirecek,ancak siyasal anlam da çökertecek bu teklifi II.Abdülhamit tarafından reddedildi.Herzl'in bu teklifinin II.Abdülha mit tarafından reddedilmesiyle birlikte Yahudi örgütleri Orta doğu'daki faaliyetlerine dahada ağırlık verdiler.
Takvimler 1914 yılını gösterdiğinde ise,uluslararası fonlarda biriken paralarla,Filistinliler den satın aldıkları topraklarda 100.000'e yakın kişiden oluşan bir Yahudi kolonisi kurul muştu bile.
Sonraki süreçte,Yahudi toplumunun Filistin topraklarında yeni koloniler oluşturması Yahu di cemaatleri ve örgütlerinin güçlü olduğu batılı ülkeleri harekete geçirdi ve Sykes - Picot antlaşmasının 1916 yılında imzalanmasıyla birlikte Filistin topraklarında bir Yahudi devle tinin kurulmasının önü açılmış oldu.
Bu antlaşmadan sonra Yahudilerin Ortadoğu'ya göçü hızlandı ve uluslararası Yahudi toplu mu,Avrupa devletlerinin ve özellikle bu bölgeyle ilgili her zaman açık-kapalı hesapları olan İngiltere'nin desteğiyle,Filistin topraklarında daha fazla mevzi kazanmaya başladılar.
Birinci Dünya savaşı da Yahudilerin Filistin topraklarındaki devlet yaratma kurgularına yar dımcı oldu ve Osmanlı'nın bölgedeki gücünü tamamen yitirmesiyle birlikte bölgedeki kontrol tamamen Avrupa devletlerinin özellikle de İngiltere'nin eline geçerek Yahudi devletinin önü nü açmış oldu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder