Kemalist Kalkınma

“Çin mucizesini”yaratan 1878 yenileşmesinin uy guladığı kalkınma yöntemiyle,Türkiye‟de 1923 -1938 arasında uygulanan yöntem arasında bü yük bir benzerlik vardır.Devletçiliğin belirleyici ol duğu,özel girişime yer ve destek veren,yabancı sermayeyi denetleyerek kabul eden,sosyal piya sa ekonomisi denilen karma ekonomi,Türkiye ‟de Çin‟den yarım yüzyıl önce bulunmuş ve uygu lanmıştı.
Birinci Dünya Savaşından sonra,dünyanın he men her yerinde,bölgesel yada uluslararası geri lim ve çatışmalar yaşanırken;Türkiye‟de,barış ve bağımsızlık temeli üzerinde yeni bir devlet kurulu yor;toplumsal yapı,sıradışı bir hızla ileriye doğru değiştiriliyordu.Tarihsel özel likler,yerel gelenekler ve bölgesel dengeler gözetilerek;yabancılaşma dan,benzemeye çalış madan ve bağımlı hale gel meden,yoksulluktan kurtulma nın,kalkınıp güçlen menin yol ve yöntemleri araştırılıyor,tartışılıyor ve uygulanıyordu.Ulusal bağımsızlığını elde e den yoksul bir yarı sö mürge ülke,bağımsızlığını koruyarak nasıl kalkınabilir,nasıl gelişkin bir top lum haline gelebilir di? Bu amaç için,izlenmesi gereken yol ne olmalıydı?
1923‟ün dünyasında görünüm şuydu:Bir yanda sömürge sahibi büyük emperyalist ülkeler, diğer yanda yoksul,sömürge ve yarı sömürge ülkeler ve diğer bir yanda ise;kendisine bam başka bir kurtuluş yolu çizen,yeni Sovyetler Birliği Sömür gelerde toplumsal kalkınma yönün de yararlanıla cak herhangi bir örnek sözkonusu değildi.
Tersine,ulusal bağımsızlığa yönelme ve anti-em peryalist mücadele konusunda onlara örnek olun muştu.Batı,örnek alınabilirdi.Ancak,ekonomikyapı,Batının kapitalist gelişimine hiç uygun değildi.Batılılar,beş yüz yıl önce başladıkları gelişimleri ni,sömürgecilikten geçire rek Emperyalizme ulaş tırmışlar,dünyayı paylaşarak ana vatanlarına bü yük bir zenginlik taşımışlardı. Emperyalist ilişkilerin geçerli olduğu,dünyanın büyük güçlerce pay laşıldığı bir ortamda,Batı libe ralizmiyle kalkınıp güçlenmek artık olası değildi.Liberalizm ömrünü doldur muş,serbest ticaret işleyişi sona ermişti.Dünya ekonomisine artık tekelcilik egemendi.Buna karşın,Türki ye‟de ser maye birikimi oluşma mış,endüstriyel üretim baş lamamış,işçi ve işve ren sınıfları ortaya çıkmamıştı.Liberalizm,geçerli kalkınma yöntemi olamazdı.
Rusya‟da, sosyal gelişimin doğal sonuçlarına de ğil,savaşın özel koşullarına dayanan bir devrim ortaya çıkmış ve toplumsal yapıyla örtüşme yen “sosyalist” bir uygulamaya girişilmiş ti.Rusya,Çarlık yönetiminde,ekonomik olarak yarı- sömürge bir ülkeydi.Feodal,hatta feoda lizm önce si üretim ilişkileri toplumda varlığını sürdürüyordu.Rusya,büyük bir köylü ülkesiy di.Bu yanıyla Türk toplumuna belki biraz benziyordu.Toplam nüfusuna oranla küçük bir işçi sınıfına sahip olması,bu benzerliği ortadan kaldırmıyordu.Rus Devrimi,bütün dünyada,hatta Batı ülke lerinde bile,önemli bir etki yaratmış,sömürge halkları ve Batı‟daki işçi sınıfının ör gütlü kesimleri için bir umut haline gelmişti.İzlenmesi gereken yol,belki bu yoldu.Zaten bili nen başka bir kalkınma „yolu‟ da yoktu.
Mustafa Kemal,her iki yolu da Türkiye için uygun görmedi.Toplumsal yapıyla çelişmeyen, ülke gerçeklerine uygun ve dünyayla bütünleşen,yeni bir kalkınma yöntemi bulunmalı,bu yöntem hızla uy gulanarak Batı‟yla ara kapatılmalıydı.Türk toplumuna acı veren yoksulluk ve gerilik ten,“kimseye muhtaç olmadan” hızla kurtulmanın yol ve yönte mi ne olabilirdi? Bu yöntem nasıl uygulanabilir,nasıl başarılı olunabilirdi? Bu tür bir girişimin ba şarı şansı var mıydı? Varsa,neye ve kime dayanı lacaktı?
Bu yolu buldu ve uyguladı;ulusal bağımsızlığına kavuşan,geri kalmış bir ülkenin nasıl kaklı nabileceğini gösteren,yeni bir yöntem ortaya çıkardı.Özel girişimciliğe yer veren,ancak kapi talist olma yan;devletçiliği öne çıkaran,ancak sosyalist olmayan yada her ikiside olan bir ekonomik kalkın ma modeli geliştirilip uyguladı.Kurtuluş Savaşı‟n da olduğu gibi, halkına,
124
kendi gücüne ve ülke kay naklarına dayalı,ulusal bağımsızlıktan ödün ver meyen bir kalkın ma yolu izledi.
Tümüyle Türkiye‟ye özgü olan kalkınma yönte minin temelinde devletçilik vardı ve devlet çilik konusunda,çok sayıda açıklama yaptı.Türkiye‟nin toplumsal yapısını incelerken,konuyu evren sel boyutta değerlendirdi ve her toplum da geçerli olabilecek özellikler ortaya çıkardı. “Bilim,toplumların büyüklüğünün sırlarını insanlara açmıştır;bu sır,insanların birbirine olan bağ larıdır” diyerek,“bağlılık-solidarité”(toplumsal daya nışma ) kavramına özel önem verdi; “doğal,toplumsal ve ekonomik (tabii,içtimai ve iktisadi)” iliş kiler olarak tanımladığı bağlılık‟ ın,günceli olduğu kadar geçmişide ilgilendiren bir olgu olduğunu ileri sürdü.Eşitlikçi anlayışıy la,“eğer bir yerde,in sanın insana karşı bir borcu varsa,bütün borçlar gibi bununda ödenme si gerekir”dedi ve gelişme isteğini,insanlar arasında eşitlik sağlama amacıyla bütünleştir di.Türk toplumunun paylaşımcı yapı sına oturttuğu kalkınma programı,yalnızca ulusal değil, evrensel boyutlu ve son dere ce insancıldı.
Ona göre;“gelişmenin amacı, insanları birbirine benzetmektir.”Oysa,“insanlar birbirine bağlı ve birbirine yardımcı oldukları halde,geçmişin ve gü nümüzün nimetlerinden aynı ölçüde yararla na mamış ve yararlanamamaktadır.”Buna karşın,“dünya birliğe doğru yürümektedir; insanlar ara sında sınıf,derece,ahlak,giyim kuşam,dil,ölçü farkı giderek azalmaktadır. Tarih,yaşam kav gası nın;ırk,din,kültür (hars) ve eğitim yabancılaşma ları arasında olduğu nu gösterir...Düşünce olarak aldığımız bağlılık (solidarité) kuramının gerekle rini,uygulama da,toplumsal kazanımlar (içtimai teminler)adı altında toplamak mümkündür.
Bu toplumsal kazanımlara,devlet sosyalistliğine yak laşarak varılabilir.Bu yol,kanun yoludur .Örneğin; İş kanunu,şehirlerin ve işyerlerinin sağlık koruma kanunu,bulaşıcı hastalıklara kar şı koruma kanu nu,işçilerin yaşlılık ve kazalara karşı sigorta ka nunu,hasta ve yoksul yaşlıla ra zorunlu yardım kanunu,çiftçi sandıkları kanunu,ucuz konut yapılması kanunu,okullarda, öğren cilerin yararlanaca ğı kooperatif açılması,bu gibi kuruluşlara devlet bütçesinden yar dım.Bu ve buna benzer konular için yasalar çıkarılır ve uygulanır.Bağlılık kuramı bu toplum sal önlemlerle sağlanmış olur...
Başkasına yapılan iyilik, bize de iyiliktir;başkası na olan kötülük,bizede kötülüktür.Bu neden le iyi liği sevmek,kötülükten kaçınmak gerekir.Yaptığımız işler,çevremizde sevinçler yada acılar halinde yankılar uyandırır.Bu durum bize bir vic dan görevi yükler.Bağlılık,bizi başka ları için hoş görülü yapar.Çünkü,başkalarının kusurları,genel likle,bizimde istemeyerek suç lu olduğumuzu gös terir.Sonuç olarak,bağlılık,„herkes kendi için‟ yeri ne,„herkes herkes için‟ düşüncesi ni koyar.Bu düşünce;toplumsaldır,millîdir,geniş ve yüksek anlamıyla insanîdir.”
Kalkınma yöntemi konusunda yaptığı saptama ve uygulamalar,ekonomi dahil,geniş bir araş tırmanın ve kültürel birikimin ürünüydü.Türk tarihini olduğu kadar Batı tarihini de incelemişti. Toplumsal gelişimin bağlı olduğu evrensel kural ların,Türk toplumuna uyarlanmasında yük sek yetenek gösteriyor;bilimsel ve özgün uygulama yöntemleri geliştiriyordu.Büyük başarı sağla yan Kemalist Kalkınma Yöntemi,bu yeteneğin ürünüydü.
Batı emperyalizmi ve onun alt evresi kapitalist sömürgecilik,kapitalist uluslaşmanında tarihi ni oluşturan 400 yıllık bir dönemi kapsar.Bu döne min başında ise,Batı Avrupa ülkelerinin geliş me lerini borçlu oldukları,ekonomik ulusçuluk yada devletçilik anlamına gelen merkan tilizm vardır.Sanayileşen ülkelerde,geçmişte deliksiz olarak uygulanan merkantilist sistem; devletçi lik,koru macılık,sanayicilik ve ulusçuluk üzerinde yükse len bir uygulamalar bütü nüydü ve Batılı devletler,merkantilist devletçilikle uluslaşıp gelişmişlerdi.
Denizaşırı ülkelere ulaşarak sömürge elde eden Avrupalılar,anavatanlarına taşıdıkları ser vetle,büyük boyutlu bir sermaye birikimi sağlamışlardı.Kapitalist gelişmenin itici gücü,sömür geler den taşınan bu birikimdi.Sermaye birikimi kapitalist üretimi,kapitalist üretimde serma
125
ye biriki mini ge liştirdi.Üretilen mallar,önce her ülkenin kendi ulu sal pazarına,daha sonra ulusal pazar aracılığıy la sömürgelere sunuldu.Ulusal pazarla sömürge ler,gümrük duvarları ve ordularla, ekonomik-askeri koruma altına alındı.Batı‟da görülen kapita list uluslaşma böy le oluştu.Birbirine bağlı,ikili ters bir süreç olarak;sömürgeci ülkeler uluslaşırken,sömür ge ülkeler ulusal değerlerini yitirdiler.
Sömürge ve yarı-sömürgelerde,gelir kaynaklarına el konulması,üretime yönlendirilecek ser ma ye birikiminin oluşmasına izin vermiyordu.Sömürge halklarının içine düştüğü açmaz;üre timsizliği,yoksulluğu ve geriliği doğuruyordu.
Üretip satacağı malı olmadığı için,pazar‟a gerek sinimi olmuyor,pazar‟a gereksinimi olmadı ğı için de ulusal bir pazar oluşmuyordu.Bu durumun do ğal sonucu ise,sömürge toplumları nın uluslaşa maması oluyordu.
Osmanlı‟da Durum
Osmanlı İmparatorluğu,Birinci Dünya savaşı so nuna dek askeri işgal altına alınamamıştı; görü nüşte bağımsız bir siyasi yapıya sahipti.Ancak,Tanzimat uygulamalarıyla,Batılılaşma adına gerçekte bir yarı sömürge haline getirilmişti.Ağır borç yükü altında eziliyor,kendi kararını ken di veremiyordu.Üretimi yok olduğu için,ulusal sa nayi gelişmiyor,buna bağlı olarak,ulusal pazar ve ulus devlet yapılanması oluşmuyordu.Osmanlı İmparatorluğu,askeri değil,siyasi ve ekonomik işgal altına alınmıştı.Bu örtülü işgal,onun yıkıl masına neden olmuştu.
Türkiye için saptanacak kalkınma yöntemi;Osmanlı İmparatorluğu‟nun düştüğü duruma izin vermemeli,her alanda tam bağımsızlığı temel almalı ve Türk toplumunun özelliklerine uygun olmalıydı.Başkasından yardım umma yanlışına düşülmemeli;gerçekçi,korumacı ve kendi gü cüne dayalı olmalıydı.Kamu gücünü,kişisel girişim ser bestliğiyle birlikte güçlendirmeli,eko nomik gelişmeyi sürekliliği olan,planlanmış bir düzen haline getirmeliydi.Başka ülkelerdeki uygula malardan yararlanılmalı,ancak öykünmeci (taklitçi) yakla şımlardan kaçınılmalıydı.
Ne liberalizm ne de kollektivizmin belirleyici oldu ğu,özgün bir modeli uygulayıp yaşatmak mümkünmüydü? Bu yol,geniş köylü yığınlarının ve ulusal ekonominin gücünü arttırıp,toplum sal iler lemeyi sağlayabilir miydi? Hem “sağdan” hem “soldan” bu soruya olumsuz yanıtlar geldi.Ancak,bu yöntemi kararlılıkla uyguladı ve şaşırtıcı başarılar elde etti.Uygulamalar,ben zer konum daki birçok ülkeyi,değişik oranlarda etkiledi.
Ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmenin,en az askeri savaş kadar,hatta ondan daha güç bir iş olduğunu biliyordu.Kitlelerin örgütsüz ve yoksulluk içinde bulunması;kalkınma için gerekli olan mali kaynak,bilgi birikimi,yetişmiş kadro ve donanımın olmaması,seçilen yoldaki bilinçli kararlı lığını etkilemedi.Girişilen mücadeleyle,sosyal ve ekonomik alanda,toplumsal ilerleme yi sağla yan sıra dışı değişim ve dönüşümler gerçekleştirildi.Ulusal Kurtuluş Savaş‟ında ol duğu gibi,az geliş miş dünya uluslarının,bağımsızlıklarına kavuştuk larında kalkınmak için izleyecekleri yol konusun dada,evrensel bir örnek oluşturuldu.Türk Devrimi,dünyanın emper yalist devletler tara fından pay laşıldığı ve aralarındaki pazar çatışmalarının aralıksız sürdü ğü bir dünyada,ulusal bağımsızlığın korunarak nasıl kalkınılacağını gösteren,ilk uygulama oldu.
Uygulamanın başarılı olup olmadığını belirleye cek en iyi ölçüt elbette,gerçekleştirilen sos yal ve ekonomik dönüşümlerin somut sonuçlarıdır.
Yapılan işlerin tarihsel ve sosyal anlamını;kendi si şu sözlerle dile getirmişti.“Biz büyük bir devri mi gerçekleştirdik.Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük.Birçok eskimiş kurumu yıktık”ya da;“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke.Her çeşit düşmanla kanlı boğuşmalar.
126
Yıllarca süren sa vaş.Ondan sonra içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni bir vatan,yeni toplum,yeni devlet ve bunları başarmak için sürekli devrimler.”
Atatürk Döneminde Kurulan Fabrikalar
Mustafa Kemal Atatürk,Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında 15 yıl gibi kısa bir süre de kurduğu çok sayıda fabrika,kurum ve kuruluşlar la ülkemizin hızla büyümesini ve sağlam temeller üzerine oturmasını sağlamıştır.Nitekim tarımda,sanayide,ekonomide,sağlıkta,eği timde, ulaşımda ve savunma sanayinde muasır ülkelerin gerisinde kalmış olan,neredeyse %96‟sı okuma yazma bilmeyen ve işgal altında kalan Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Sa vaşı sonra sı enkazın dan Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını ve kısa bir sürede birçok a landa yaptığı yeniliklerle ülke mizin büyük bir atılım yapmasını sağlamıştır.Türkiye Cumhu riyetinin liderliğini yaptığı dönem de kurulan kurum,kuruluş ve fabrikalarla dışa bağımlı bir politikadan uzak dur muş ve ülkenin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde gelişmesini planlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk;“Tam bağımsızlık denil diği zaman,elbette siyasi,mali,iktisadi,adli, askeri,kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.Bu say dıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet,millet ve memleketin gerçek mana sında bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir.”
Cumhuriyet döneminde Atatürk önderliğinde,kömür,çimento,şeker,pamuk,elektrik,uçak,ipek ve deri fabrikaları kuruldu.Dönemin sloganı;“Dışarıdan aldıklarımızı şimdi kendimiz yapıyo ruz.”
Atatürk Döneminde Kurulan Fabrikalar
1. Ankara Fişek Fabrikası (1924)
2. Gölcük Tersanesi (1924)
3. Şakir Zümre Fabrikası (1925)
4. Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
5. Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
6. Uşak Şeker Fabrikası (1926)
7. Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
8. Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
9. Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
10. Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
11. Ankara Çimento Fabrikası (1928)
12. Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
13. İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
14. Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
15. Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
16. Kırıkkale elektrik santrali ve çelik fabrikası (1931)
17. Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
18. Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
19. Konya Ereğli Bez Fabrikası(1934)
127
20. Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
21. Bursa Süt Fabrikası (1934)
22. İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934)
23. Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934)
24. Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
25. Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
26. Isparta Gül Yağı Fabrikası (1934)
27. Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934)
28. Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935)
29. Kayseri Bez Fabrikası (1934)
30. Nazilli Basma Fabrikası (1935)
31. Bursa Merinos Fabrikası (1935)
32. Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935)
33. Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
34. Ankara Çubuk Barajı (1936)
35. Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
36. Barut, Tüfek ve Top Fabrikası (1936)
37. Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936 – İlk türk uçağı nud-36 üretildi)
38. Malatya Sigara Fabrikası (1936)
39. Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
40. Malatya Bez Fabrikası (1937)
41. İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934)
42. Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937)
43. Divriği Demir Ocakları (1938)
44. İzmir Klor Fabrikası (1938)
45. Sivas Çimento Fabrikası (1938)
Bu fabrikalar sayesinde 1929-1938 yılları arasın da ağır sanayi üretimi %152 artarken top lam sanayi üretimi %80 artmıştır.Kömürde %100 krom da %600,diğer madenlerde%200 artış olur ken demir üretimi 0‟dan 180.000 tona çıkmış ve şeker üretimi 200 misli artmıştır.
1926 yılında başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5162 tondan 95.192 tona çıkmış tır.Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının %80‟ini karşılar duruma gelmiştir.Tekstil ürünleri itha latı 1927 yılında 51.000.000 Türk lirası iken bu rakam 1939 yılında 11.900.000 Türk lirasına düşmüştür.
1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3773 tona,yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıkmıştır.
Bunlara ilave olarak ülkenin tarım alanındaki ihti yaçlarını karşılamak amacıyla Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü,havacılık sporlarının yü rütülmesi ve havacılığın
128
geliştirilmesi ama cıyla Türk Kuşu,ticareti canlandırmak amacıyla Ulus lararası İzmir Fuarı, Sağlık ve Sosyal Yardım Ba kanlığı,Merkez Bankası,Halkevleri,Devlet İstatistik Enstitüsü, Demiryolları ve Liman lar Genel Mü dürlüğü,Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Eftal Cemi yeti) gibi çok sayıda kurum ve kuruluş Ata türk‟ün öncülüğünde kurulmuştur.
Tüm bunlar Türkiye Cumhuriyetinin ilk 15 yılında gerçekleştirilmiş ve devletimiz için sağlam bir temel kurulmuştur.Tüm bu gelişmelere paralel olarak Osmanlı Devletinin borçlarının bir kısmı da tüm zorluklara rağmen bu dönemde ödenmiştir.
1928 yılında Paris‟te düzenlenen konferansta Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan ve Osmanlı Devletinden ayrılan veya toprak elde eden diğer ülkeler(İtalya,Arnavutluk,Bulgaris tan,Yunanistan,Yugoslavya,Suriye,Filistin,Ürdün,Irak,Necit,Hicaz,Asir,Yemen,Maan) arasın da Osmanlı Devleti dış borçlarının paylaştırılması sağlanmıştır.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti,Os manlı Devleti‟nin dış borçlarından payına düşe ni,taksitlerini aksatmadan ödeyerek,1954 yılına ka dar tasfiye etmiştir.Cumhuriyet dönemin de, dev letin kendi gelirleri ve maliyesi,ülkenin ticari ve sanayi etkinlikleri üzerinde kayıtsız ve ko şulsuz egemenliğini sağlamış,bağımsız ve milli bir eko nomi benimsenmiştir.
Cumhuriyetin Eğitim Devrimi
Cumhuriyet kurulurken,nüfusun %8/0 i köylerde yaşıyordu. 40.000 köyün 35.000 inde okul yoktu.
Cumhuriyetin eğitim devrimi her şeyden önce yaygın cehaleti önlemeyi amaçlıyordu. Bunun için okula ve öğretmene ihtiyaç vardı.Ancak Osmanlı‟dan Cumhuriyet‟e geçilir ken Türkiye‟de ne yeterli okul nede yeterli öğretmen vardı.
Cumhuriyeti kuranlar aydınlanma savaşını en alttan,köylerden başlattılar.on binlerce okulsuz köye ilkokul yapmak ve öğretmen göndermek için kolları sıvadı.
Köy Muallim Mektepleri;Köy Eğitmen Kursları
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati; 1927-1928 Eğitim Öğretim yılında Kayseri ve Denizli‟de üçer yıl öğretim süreli iki ”Köy Muallim Mektebi” açtı.Bunlar köy öğretmeni yetiştiren ilk kurumlardı.Daha sonra Eğitmen kursları açıldı.
1940‟ta açılan Köy Enstitülerinin alt yapısı bu kurslarla oluşturulmuştu.
Türkiye‟de Öğretmen ve paralelinde öğrenci artış hızı 1950 yılına kadar sürdü. Okullaşma oranı erkeklerde % 41 den % 81 e kızlarda ise %23 tem % 54 e yükseldi.
1950-1955 döneminde belirgin bir biçimde okullaşma oranı azaldı. Demokrat Parti döneminde,köylü vatandaşlar ilköğretimden daha az yararlandı.
Yani Osmanlı‟da kendi kaderine terk edilen köylüye Cumhuriyet sahip çıktı.Köy Ensti tüleri projesiyle tarihimizde ilk kez köyleri,öğretmenler şekillendirmeye başladı.Fakat okur-yazar,soran,sorgulayan,okuan köylü birilerini rahatsız etti.Önce Köy Enstitüleri, sonrada köy okulları kapatıldı.
Cumhuriyetin bir Eğitim devrimi de böyle yok edildi.
Ziraat Ders ve Çalışmaları:
Ziraat ders ve çalışmaları ile teknik ders ve çalışmaların içerikleri tablodaki gibidir:
Tarla Ziraatı,Bahçe Ziraatı,Sanayi Bitkileri Ziraatı ve Sınai Sanatlar,Kümes Hayvancılığı,Arıcılık ve İpekböcekçiliği,Balıkçılık Mahsulleri
Teknik Ders ve Çalışmaları:
129
Köy Demirciliği(Nalbantlık),Köy Dülgerliği(Marangozluk),Köy Yapıcılığı,Tuğlacılık ve Kiremitcilik,Kızlar İçin Köy El Sanatları(Biçki Dikiş,Örgücülük),
Aynı Zamanda “Köye Önder” Yetiştiriliyordu
Türkiye coğrafyasına dengeli bir şekilde dağıtılmaya çalışılan Köy Enstitülerinin sayısı 1948 yılı itibariyle 21‟dir. Köy Enstitüleri 1954 yılına kadar yaklaşık 20 bin kadar öğretmen (1400 kadarı kız), 1599 erkek sağlık memuru yetiştirmiştir. Bu yetişen kişiler aynı zamanda gittik leri yerlerde birer köy önderi olmuştur. Bu köy önderleri öğrencilerini en iyi şekilde eğitmekle görevliydi. Diğer taraftan da köy halkını yetiştirmekle ilgili görevleri vardı. Öğretmen köyde hükümeti de temsil ediyordu. Köyde ekonomik hayatı, milli kültürü geliştirmek, köydeki gençleri spora vb. alanlara teşvik etmek gibi görevleri de vardı.
1923 Yılında toplanan İzmir İktisat Kongresinde Atatürk “İstiyorum ki topraksız köylü kalmasın” diyordu.
İşte Köylüyü topraklandırma projesine paralel olarak planlanan eğitim (köy öğretmeni) Köy Enstitüleri projesi kalkınmayı Osmanlının kendi kaderine terk etmiş olduğu köylü den başlatmak planlanıyordu.
Köylerde Osmanlı döneminde gelişmiş aşiret ve ağalık sistemini zayıflatacak olan bu sistemle büyük toprak sahiplerinin bir kısım toprağı kamulaştırılarak ve topraksız köy lüye dağıtılması öngörülüyordu.
Köy Enstitülerinde yetişen Köy Öğretmenleri vasıtasıyla köylü bilinçlendirilerek,köy öğretmeninin rehberliğinde modern çiftçilik yapacak.Böylece köylünün hem eğitim seviyesi yükselirken ekonomik yönden de güçlenecekti.
Bada her yönüyle zengin bir toplum inşasını sağlamış olacaktı.
Ancak ne var ki İkinci Dünya savaşının olumsuz koşulları ve durgunluk sürecinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Köylüyü topraklandırma yasasına ; Adnan Menderes;Celal Bayar,Fuat Köprülü,Refik Koraltan gibi toprak ağaları başta olmak üzere çok şiddetli karşı muhalefet sergileyerek; Cumhuriyet Halk Partisinden ayrılıp Demokrat Partiyi kurarak Cumhuriyet Halk Partisi ve İsmet İnönü,bir anlamda da bu fikri ortaya atan Atatürk hakkında yalan propaganda yayarak,bunun yanında Osmanlı döneminde köylü üzerinde hakimiyeti olan köy imamlarını da kullanmak suretiyle ilk kez Din Siyasete alet edilip(Siyasal İslam)‟ı kullanmak suretiyle 1950‟ de tek başına iktidar olduktan sonra gerek Çiftçiyi Topraklandırma yasasını yürürlükten kaldırmış gerekse Köy Enstitülerini kapatarak Cumhuriyetin en önemli projesini yok etmelerinin sonucu olarak Türkiye 40 yıldan beri terör belasının kıskacından kurtulamamaktadır.
Yine o gün Demokrat Partinin Cumhuriyet Aydınlanmasına karşı başlatmış olduğu o saldırı 2002 yılından sonra AKP ile devam etmiş ve Türk Çiftçisinin eli kolu bağlanırken Köy okulları kapatılarak;köyler Osmanlı‟da olduğu gibi köy imamlarına terk edilmişti.
Kaynaklar:
Hasan Ali Koçer - Türkiye‟de Modern Eğitimin Doğuşu
Nejdet Sançar - “Köy Enstitüleri Meselesi”
Hakkı Tonguç, Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları
Atatürk‟ün Ekonomi Politikası - Prof.Mustafa A.Aysan,
Kurtuluş ve Sonrası - A.Doğan,
Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi” B.Kuruç,
Boratav,K. Türkiye İktisat Tarihi.
Metin Aydogan - Güncel Meydan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder