MenderesinKadınları

Ayhan Aydan: O Menderes’in En Sevdiği Yasak Aşkıydı
1950 yılının Ekim ya da Kasım ayları.Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’ nin,o za manlar Ankara’nın sayfiye yeri olan Çubuk Barajı’nda verdiği davette tüm davetlilerin gözü bir anda içeri yeni giren konuklarına çevrilmişti. Davetin sahibi olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge,oturduğu yerden hemen kalktı,gelen konuğu karşılamaya gitti. Davetin onur konuğu olan Başbakan Adnan Menderes niha yet teşrif etmişti.
Hal hatır sorma merasimi devam ediyordu ki, arkadan yükselen “Mithat Amca” sesi ile tüm dikkatler bir anda sesin geldiği yöne çevriliverdi.Seslenen,daha henüz 26 yaşındaki genç soprano sanatçısı Ayhan Aydan’ dı.Ankara Devlet Konservatuarı Ope ra bölümünden mezun olmuş, ufak tefek rollerin ardından“Figaro’nun Düğünü” ope rasındaki Susan na rolü ile beğeni kazanınca dikkatleri üzerine toplamayı başarmıştı. Kariyerinin henüz başındaydı ama yetenekliydi, yetenekli olduğu kadar da güzel.
Genç kadının güzelliği,daha ilk anda Adnan Menderes’in de dikkatini çekmişti.Kendi siyle birlikte davete gelen Sakarya Milletvekili Rıfat Kadı zade’ye usulca sordu:“Kim bu kadın?”
“Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin yeğeni” diye yanıt verdi Kadı zade ama  yakın çevresi çoktan anlamıştı Menderes’in niyetini.
Zengindi Menderes, güçlüydü. Egenin en zengin toprak ağlarından birinin oğluydu. Üstelik şimdi,daha önce hiç olmadığı kadar güçlüydü.Uzun yıllar süren tek parti iktidarını %52 oy alarak sona erdiren Demokrat Parti’nin başkanı,yani Türkiye Cumhuri yeti’nin yeni başbakanıydı.
Ama tüm bunlardan önemlisi çapkındı, hem de fazlasıyla.Üstelik bu çapkınlıkları devlet kayıtlarına bile geçmişti.Emniyet Müdürlüğü’nün raporlarında,Menderes’in çapkınlıkların dan biri için şu satırlar not düşülmüştü:
Menderes saat 9.05’te otelden ayrılıp Mukaddes’in oturduğu apartmana girmiştir.Saat 19.00’da iç ışıklar söndürülmüş, 2317 sayılı taksi Tokatlı yan yanındaki sokakta durmuş, içinden çıkan Adnan Menderes ve Mukaddes, otelde kendilerini bekleyen Fuat Köprülüyü alarak aynı taksi ile Taksim istikametine gitmişlerdir.
Adnan Menderes saat 22.30’da Fuat Köprülü ve Mukaddes adındaki kadınla Tokatlı yan’a gelerek bu kadın için kendi odası civarında bir oda istemiş ise de boş oda olmadığı ileri sürülmek suretiyle arzusu yerine getirilmemiştir.Bunun üzerine her üçü otelden ayrılarak o geceyi Mukaddes’in evinde geçirmişlerdir.
Emniyet raporlarına Mukaddes olarak geçen kişi,Atatürk’ün Sivas Kongresi’ ndeki yakın arkadaşlarından olan Vali Haydar Van er’in kızı Mukaddes Van er’den başkası değildi. Mukaddes Vaner,Türkiye’nin ilk mühendislerinden Aziz Süver’in eşi olması nedeniyle İstan bul sosyetesinin en tanınan,en gözde isimlerindendi.Fakat şiddetli geçimsizlik nedeniyle eşinden boşanmış,eşi 1946’da ölünce de iki çocuğuyla birlikte yalnız kalmıştı.
Adnan Menderes ve Ayhan Aydan’ın Yasak Aşkı Başlıyor
Aynı yıl bir vapur gezisi sırasında,yanında Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın da olduğu Adnan Menderes ile tanışması, yasak bir aşkın başlamasına neden olmuştu. Menderes muha lefet milletvekiliydi.Üstelik ağzı iyi laf yaptığı,hitabet yeteneği ile kitleleri sürüklediği için iktidarın dikkatini çekmişti.Ve iktidar,kendisi için tehlike olarak gördüğü Menderes’in her adımını yakından takip etmekteydi.Menderes’in haberi yoktu ama iki aşığın her hareketi emniyet tarafından izleniyor,gizli buluşmaları saat saat ayrıntılı olarak raporlanıyordu.
Şimdi başbakan olmuştu ama bu aşk için daha büyük bir sorun ufukta görünmeye başla mıştı:Adnan Menderes kalbini bu kez de Ayhan Aydan’ a kaptırmıştı.Gerçekten de,kızının anlatımıyla Mukaddes Vaner bu ihaneti kaldıramadı,üzüntüden dişleri dahi döküldü.Yine de 1946’da başlayan Menderes-Vaner aşkı,1958 yılına kadar sarsıntılarla da olsa sürecekti.
Bir-iki gün sonra akşam vakti Ayhan Aydan ’ın evinin telefonu çaldı.Arayan Mende res’ti.Kendisini nasıl etkilediğini,nasıl hayran olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra ekledi:“Bir süre şehir dışında olacağım.Dönüşte sizinle mutlaka görüşmek,konuşmak isterim.”İsteği kabul edilmişti…
Ne var ki ikisinin de önünde büyük bir engel vardı.Adnan Menderes yaklaşık 20 yıldır Berrin Menderes ile evliydi ve tam 3 çocukları olmuştu.Üstelik evli olan yalnız Adnan Menderes değildi. Ayhan Aldan da ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşleri’nden) Hasan Ferit Alnar’ la evliydi ve bu evlilikten bir de çocukları olmuştu.Zavallı Hasan Ferit Alnar! Kendisi dışında Türk Beşleri’nin hepsi devlet sanatçısı ilan edilecek,oysa Türk Beşleri içinde en deneyimli ve klasik Türk müziğini en yakından tanıyan besteci olmasına karşın,Ayhan Aldan’ ın kocası olmak gibi bir günah yüzünden devlet sanat çısı olamayacaktı.Eline tek geçen,sessiz kalması için Adnan Menderes’in devletin gizli ödeneğinden her yıl kendisine verdiği paralar oldu.
Menderes,Mukaddes Vaner ile yasak aşk yaşamaya başladığında da evliydi ama o za man yalnızca muhalefet milletvekiliydi,özel yaşamı o kadar dikkat çekmezdi.Şimdi ise başbakan olmuş,bütün gözler üzerine çevrilmişti.
Daha da kötüsü,Demokrat Parti muhafazakar kesimin oylarını alarak iktidara gelmiş ti.Adnan Menderes seçim çalışmaları boyunca muhafazakar değerleri ağzından düşür memiş,her fırsatta İslam’ı referans olarak kullanarak muhafazakar kesimin oylarını toplamış ve bu sayede tek parti iktidarını sona erdirmeyi başarmıştı.Oysa evli bir erkek ile evli bir kadının yasak ilişkisinin,hem Türk ahlakında hem de İslami literatürde kesinlikle hoş karşılanmayan tek bir tanımı vardı: Zina…
Eğer verdiği oylarla kendisini iktidara taşıyan muhafazakar Türk insanı,dışarıdan son derece muhafazakar görünen Adnan Menderes’in metres hayatını öğrenseler Dem ok rat Parti’ye yönelik düşünceleri nasıl olurdu? Oysa ne muhafazakarlığı,ne de politik kimliği Adnan Menderes’i bu yasak aşklardan bir türlü alıkoyamıyordu.
Menderes, dediği gibi şehir dışından döndükten hemen sonra Ayhan hanımı ziyaret etti.Ama sanki bu yasak aşkının duyulmasından hiç çekinmiyormuş gibi Sağlık Sokak’ taki eve resmi makam otosu ile gitmişti. Ayhan Aydan’ın evi kısa süre sonra neredey se ikinci evi gibi oldu.Resmi bir randevusunun olmadığı akşamlar soluğu onun evinde alıyor, yatma vakti geldiğinde kendi evine dönerek kahvaltısını çocukları ile birlikte yapıyordu.Bu hayat 27 Mayıs Devrimi’ne kadar devam edecekti.
Ayhan Hanım’ın eşiyle olan evliliği iyi sayılmazdı,boşanmak istiyordu.Konuyu açtı ğında Menderes de aynı düşüncede olduğunu söyledi:“Ferit Bey’le bizzat görüşe ceğim.”Görüştü,üstelik Başbakanlık resmi makamında. Menderes konuğunu ayakta karşılamış, o oturana kadar da oturmamıştı.Hasan Ferit Alnar konunun ne olduğunu bildiğini,kendisinde büyük sarsıntı yarattığını söyledi:“Evliliğin nihayete erdirilmesi için avukatıma talimat verdim. En kısa sürede bu karar alınacaktır.Bu arada sizin de ziyaretlerinizi seyrekleştirmeniz hepimizin haysiyeti açısından takdire şayan davranış olur.”
Hasan Ferit Alnar hiç olmazsa haysiyetini kurtarmak istiyordu.Menderes ise adeta, “Babasından ister gibi istemişti,Ayhan Aydan’ı kocasından…”
CHP’liler de bir süre sonra Adnan Menderes’in bu gizli aşkından haberdar olmuş,  elle rine ciddi bir koz geçirmişlerdi.Ne var ki sağlam bir kanıt gerekliydi. CHP’li Nihat Erim,baş yazarı da olduğu Ulus gazetesi muhabirlerinden Menderes’in yasak aşkını belgelemesini istedi. Gazeteciler iki gün boyunca pusuya yatıp Menderes’in Aydan ile buluşmaya gelmesini beklediler. Ama Menderes gelmedi…
1952 ve 1953 yıllarında iki kez hamile kaldı Ayhan Aydan.Fakat bu istenmeyen gebe liğe izin verilmeyince, iki hamilelik de kürtajla sonuçlandı.Kürtajları yapan,bizzat dönemin Devlet Bakanı Mükerrer Sar ol’du.
Sarol çok iyi bir jinekologdu da aynı zamanda.
Fakat Aydan kararlıydı:Menderes’ten mutlaka bir çocuk sahibi olacaktı. Sonunda isteği gerçekleşti.Menderes,Aydan’ın yeniden hamile kaldığını öğrendiğinde artık kür taj için çok geç kalınmıştı.Kızsa da artık elinden bir şey gelmezdi.1955 yılında, yasak aşkın meyvesi “Dünyam” adı konulan bebek dünyaya geldi.Ne var ki doğum bebek he nüz sekiz aylıkken gerçekleşmiş,ters gelen bebeğin doğum sırasında kolu kırılmış, kor don boynuna dolanmıştı.Tüm çabalara karşın“Dünyam” ancak 9 saat yaşatılabildi. Menderes’in şoförü bebeği aldı,bebek sessiz bir şekilde gizlice Cebeci Asri Mezarlığı’ na gömüldü. Tarih 19 Haziran 1955’ti.
Aydan,hamilelik döneminde Menderes’in kendisini görmesini istememişti.Hamilelik döneminde ve sonrasında uzun bir süre görüşmediler ama bu dönemde Menderes çoktan kendine başka bir aşk daha bulmuşu:
Menderes’in Yeni Aşkı:Suzan Sözen

Yayınlanmış 10 kadar kitabı olmasına karşın Suzan Sözen’in adına nedense hiçbir ede biyat sözlüğünde kolay kolay rastlayamazsınız.Oysa Sözen,Türk edebiyatında erotik aşk romanlarını kaleme alan ilk yazarlardan biridir.Üstelik iyi de yazıyordu…
“Sahibini Arayan Kadın” adlı romanı,1952 yılında tefrika halinde 67 gün boyunca Milliyet gazetesinde yayınlanmıştı.
Notre Dame mezunu oldukça kültürlü bir kadındı.Babası Türk annesi ise Rus asıllıy dı.Anne tarafından soyu Polonya hanedanlarına kadar uzanıyordu.İlk evliliğini daha 17 yaşında iken yapan Sözen’in ilk görüşte herkesi kendine hayran bırakan güzelliği, Rusya’nın ilk kadın pilotlarından olan annesi Galinka’dan kendisine mirastı.
Berin İnsel’ in 1958 yılında Radar gazetesi için kaleme aldığı röportajda,Suzan Sözen, şu satırlarla okura tanıtılıyordu:
Üzerinde dar siyah bir eteklik,çivit mavisi tafta bir bluz vardı. Beline kadar uzanan gri siyah saçlarını hafif yukarı kaldırarak bir tokayla iliştirmişti…Suzan Sözen’in,‘imanı bütün’ bir kadın olduğu,ilk bakışta anlaşılıyor.Boynundaki kaim zincirin ucundan küçük bir Kuran sallanıyordu; kolunda da topazlarla işlenmiş modern bir bilezik var. Suzan Sözen o kadar güzel bir kadın ki,gittiği her yerde ona bakılmamasına imkan yok.Uzun boylu,biçimli ve muntazam bacaklı,İtalyan yıldızlarına benzeyen dolgun fakat ince vücutlu bir kadın; çok güzel elleri var,tırnakları cilasız.Yüzüne bakarken insanın gözleri dolgun dudaklarına ve simsiyah gözlerine takılıyor…
Evet, dönemin kimi yayınlarında “Yurtdışında Türk Françoise Sagan’ı diye anılıyor” şeklindeki açıklamalarla yüceltilen,kendi yakın çevresinde ise ünlü Amerikalı sinema yıldızı Dorothy Lamour’a atfen“Dorothy Suzan” yakıştırmasıyla hatırlanan Suzan Sözen,bir kadın gazetecinin gözünden böyle dile getiriliyordu.Gerçekten de Suzan Sözen,yalnızca erkekleri değil, kadınları bile böylesine etkileyebilecek kadar çarpıcı bir fiziğe sahipti.
Adnan Menderes ile Kervansaray Pavyonu’nda tanıştıklarında aralarında tam 30 yaş fark vardı.Menderes 62,o ise 32’sindeydi.27 Mayıs’ın ardından  Eylül ayının ortaların da Soruşturma Kurulu’na ifade verirken Menderes’le tanışmalarını şöyle anlatıyordu:
Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi.Gümüşhane’ye tayin edildi.Gitmedik.Burada kalmak için çok çalıştık.Menderes’e bu işi yaptırmanın çarele rini aradım.Bir gün Tarabaya’ da, Piliç Osman’la tanıştım.Bir arabada şehre dönüyor duk.Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını söyledi ve kendi kurduğu kulübe ‘prezidan’ ola cağını anlattı.Başbakanla tanışmak için,Osman’la beraber Park Otel’e gittik.Konuşa madım.Osman,ertesi günü Kervansaray’a gitmemiz lazım geldiğini söyledi.Beraber gittik. Kocam da vardı.Kocamla dans ettim.Menderes’le tanıştım.Rifat Kadı zade de oradaydı. Ertesi günü,Rifat Kadı zade telefon etti ve “Ben,Başbakan için telefon ediyorum.İmzalı bir kitabını istiyor ve sizinle de tanışacak” dedi.Kocama sordum,muvaf fak etti.Bu şekilde tanış tık,eve gelmeye başladı.
Tanışmalarından sonra Menderes Ankara’dan İstanbul’a her geldiğinde,Menderes’in 0073 plakalı Cadillac arabası,Suzan ve Ferit Sözen çiftinin oturduğu Maçka’daki Belveder Palas’ın önünde görülüyordu artık. Menderes,iktidarın verdiği gücü yeni aşkı için hiç düşünmeden kullandı.Ferit Avni Sözen,Gümüşhane’ye atanmaktan kurtul muş,üstelik İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanmıştı.
Fakat bu durumun Ferit Avni Sözen için bir de bedeli olmuştu:Eşini bir başkasıyla paylaş mak.Menderes,Maçka Belveder Apartmanı’ndaki evlerine geldiklerinde ya evi terk ediyor du,ya da eve geldiğinde kapıda Menderes’in arabasını görürse eve hiç uğramadan geri dönü yordu.Elden ne gelirdi ki! Karşısındaki,kendisinin en büyük amiri, Türkiye Cumhuriyeti’nin koskoca başbakanı idi.Gerçi bile bile lades demişti Ferit Avni Sözen.Çünkü Suzan Sözen ile Suzan’ın ilk eşi Nejat Verdi’yi aldatması sayesinde tanışmıştı.İhanet içinde ihanet yani…Suzan Sözen-Adnan Menderes aşkı da 27 Mayıs’ a kadar sürdü.Menderes’in Taksim Park Otel’de özel odasındaki kasası açıldığında, içinden “Adnan,kitabın her satırında sen varsın” imzalı Suzan Sözen’in “Sanıra” adlı romanı da çıkacaktı.
Suzan Sözen’in Menderes’e imzaladığı kitaptı bu.Ve yine beraberliklerinin bir anısı olarak imzalayıp Menderes’e verdiği kendi fotoğrafının altına Suzan Sözen şu satırları yazmıştı:“Bir kaş çatışıyla cihanı yerinden oynatan Menderes,selam sana...”
Adnan Menderes’in son on yıllık yaşamında,Ayhan Aydan’ dan sonra,ikinci büyük aşkı Suzan Sözen olmuştu.
Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan ’ı yıkmıştı.Uzaklaşmak,yalnız kalmak istiyordu.Çözümü yurtdışına, Hamburg’a git mekte buldu.Menderes’in sesini son kez 27 Mayıs’ta duyacaktı.
Menderes onun kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Aydan,Menderes’i çok sev mişti,hem de çok.31 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında Yassı ada’da görülen Bebek Davası duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı.Evli olmasına rağ men büyük bir aşkla sevdim.Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı.Bunu başaramadım.Ben bu ada mı sevdim hakim bey.Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” diyordu hiç korkmadan.Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.
Menderes Yassı ada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi.Ayhan Aydan, 2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Ala çatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep baş köşesini süsledi.
Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkı Mart 2013’te ATV’de “Ben Onu Çok Sevdim” adlı bir diziyle yeniden gündeme getirilecek. Bu aşk üçgeni büyük olasılıkla kutsal bir aşk gibi anla tılacak ama tarih nedense bize bunun bir aşktan çok,devlet gücünün bile kişisel arzular  için kullanıldığı bir ihanet öyküsü olduğunu gösteriyor.

 

Ayhan Aydan: 

O Menderes’in En Sevdiği Yasak Aşkıydı

1950 yılının Ekim ya da Kasım ayları.Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’ nin,o za manlar Ankara’nın sayfiye yeri olan Çubuk Barajı’nda verdiği davette tüm davetlilerin gözü bir anda içeri yeni giren konuklarına çevrilmişti. Davetin sahibi olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge,oturduğu yerden hemen kalktı,gelen konuğu karşılamaya gitti. Davetin onur konuğu olan Başbakan Adnan Menderes niha yet teşrif etmişti.
Hal hatır sorma merasimi devam ediyordu ki, arkadan yükselen “Mithat Amca” sesi ile tüm dikkatler bir anda sesin geldiği yöne çevriliverdi.Seslenen,daha henüz 26 yaşındaki genç soprano sanatçısı Ayhan Aydan’ dı.Ankara Devlet Konservatuarı Ope ra bölümünden mezun olmuş, ufak tefek rollerin ardından“Figaro’nun Düğünü” ope rasındaki Susan na rolü ile beğeni kazanınca dikkatleri üzerine toplamayı başarmıştı. Kariyerinin henüz başındaydı ama yetenekliydi, yetenekli olduğu kadar da güzel.
Genç kadının güzelliği,daha ilk anda Adnan Menderes’in de dikkatini çekmişti.Kendi siyle birlikte davete gelen Sakarya Milletvekili Rıfat Kadı zade’ye usulca sordu:“Kim bu kadın?”
“Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin yeğeni” diye yanıt verdi Kadı zade ama  yakın çevresi çoktan anlamıştı Menderes’in niyetini.
Zengindi Menderes, güçlüydü. Egenin en zengin toprak ağlarından birinin oğluydu. Üstelik şimdi,daha önce hiç olmadığı kadar güçlüydü.Uzun yıllar süren tek parti iktidarını %52 oy alarak sona erdiren Demokrat Parti’nin başkanı,yani Türkiye Cumhuri yeti’nin yeni başbakanıydı.
Ama tüm bunlardan önemlisi çapkındı, hem de fazlasıyla.Üstelik bu çapkınlıkları devlet kayıtlarına bile geçmişti.Emniyet Müdürlüğü’nün raporlarında,Menderes’in çapkınlıkların dan biri için şu satırlar not düşülmüştü:
Menderes saat 9.05’te otelden ayrılıp Mukaddes’in oturduğu apartmana girmiştir.Saat 19.00’da iç ışıklar söndürülmüş, 2317 sayılı taksi Tokatlı yan yanındaki sokakta durmuş, içinden çıkan Adnan Menderes ve Mukaddes, otelde kendilerini bekleyen Fuat Köprülüyü alarak aynı taksi ile Taksim istikametine gitmişlerdir.
Adnan Menderes saat 22.30’da Fuat Köprülü ve Mukaddes adındaki kadınla Tokatlı yan’a gelerek bu kadın için kendi odası civarında bir oda istemiş ise de boş oda olmadığı ileri sürülmek suretiyle arzusu yerine getirilmemiştir.Bunun üzerine her üçü otelden ayrılarak o geceyi Mukaddes’in evinde geçirmişlerdir.
Emniyet raporlarına Mukaddes olarak geçen kişi,Atatürk’ün Sivas Kongresi’ ndeki yakın arkadaşlarından olan Vali Haydar Van er’in kızı Mukaddes Van er’den başkası değildi. Mukaddes Vaner,Türkiye’nin ilk mühendislerinden Aziz Süver’in eşi olması nedeniyle İstan bul sosyetesinin en tanınan,en gözde isimlerindendi.Fakat şiddetli geçimsizlik nedeniyle eşinden boşanmış,eşi 1946’da ölünce de iki çocuğuyla birlikte yalnız kalmıştı.
Adnan Menderes ve Ayhan Aydan’ın Yasak Aşkı Başlıyor
Aynı yıl bir vapur gezisi sırasında,yanında Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın da olduğu Adnan Menderes ile tanışması, yasak bir aşkın başlamasına neden olmuştu. Menderes muha lefet milletvekiliydi.Üstelik ağzı iyi laf yaptığı,hitabet yeteneği ile kitleleri sürüklediği için iktidarın dikkatini çekmişti.Ve iktidar,kendisi için tehlike olarak gördüğü Menderes’in her adımını yakından takip etmekteydi.Menderes’in haberi yoktu ama iki aşığın her hareketi emniyet tarafından izleniyor,gizli buluşmaları saat saat ayrıntılı olarak raporlanıyordu.
Şimdi başbakan olmuştu ama bu aşk için daha büyük bir sorun ufukta görünmeye başla mıştı:Adnan Menderes kalbini bu kez de Ayhan Aydan’ a kaptırmıştı.Gerçekten de,kızının anlatımıyla Mukaddes Vaner bu ihaneti kaldıramadı,üzüntüden dişleri dahi döküldü.Yine de 1946’da başlayan Menderes-Vaner aşkı,1958 yılına kadar sarsıntılarla da olsa sürecekti.
Bir-iki gün sonra akşam vakti Ayhan Aydan ’ın evinin telefonu çaldı.Arayan Mende res’ti.Kendisini nasıl etkilediğini,nasıl hayran olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra ekledi:“Bir süre şehir dışında olacağım.Dönüşte sizinle mutlaka görüşmek,konuşmak isterim.”İsteği kabul edilmişti…
Ne var ki ikisinin de önünde büyük bir engel vardı.Adnan Menderes yaklaşık 20 yıldır Berrin Menderes ile evliydi ve tam 3 çocukları olmuştu.Üstelik evli olan yalnız Adnan Menderes değildi. Ayhan Aldan da ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşleri’nden) Hasan Ferit Alnar’ la evliydi ve bu evlilikten bir de çocukları olmuştu.Zavallı Hasan Ferit Alnar! Kendisi dışında Türk Beşleri’nin hepsi devlet sanatçısı ilan edilecek,oysa Türk Beşleri içinde en deneyimli ve klasik Türk müziğini en yakından tanıyan besteci olmasına karşın,Ayhan Aldan’ ın kocası olmak gibi bir günah yüzünden devlet sanat çısı olamayacaktı.Eline tek geçen,sessiz kalması için Adnan Menderes’in devletin gizli ödeneğinden her yıl kendisine verdiği paralar oldu.
Menderes,Mukaddes Vaner ile yasak aşk yaşamaya başladığında da evliydi ama o za man yalnızca muhalefet milletvekiliydi,özel yaşamı o kadar dikkat çekmezdi.Şimdi ise başbakan olmuş,bütün gözler üzerine çevrilmişti.
Daha da kötüsü,Demokrat Parti muhafazakar kesimin oylarını alarak iktidara gelmiş ti.Adnan Menderes seçim çalışmaları boyunca muhafazakar değerleri ağzından düşür memiş,her fırsatta İslam’ı referans olarak kullanarak muhafazakar kesimin oylarını toplamış ve bu sayede tek parti iktidarını sona erdirmeyi başarmıştı.Oysa evli bir erkek ile evli bir kadının yasak ilişkisinin,hem Türk ahlakında hem de İslami literatürde kesinlikle hoş karşılanmayan tek bir tanımı vardı: Zina…
Eğer verdiği oylarla kendisini iktidara taşıyan muhafazakar Türk insanı,dışarıdan son derece muhafazakar görünen Adnan Menderes’in metres hayatını öğrenseler Dem ok rat Parti’ye yönelik düşünceleri nasıl olurdu? Oysa ne muhafazakarlığı,ne de politik kimliği Adnan Menderes’i bu yasak aşklardan bir türlü alıkoyamıyordu.
Menderes, dediği gibi şehir dışından döndükten hemen sonra Ayhan hanımı ziyaret etti.Ama sanki bu yasak aşkının duyulmasından hiç çekinmiyormuş gibi Sağlık Sokak’ taki eve resmi makam otosu ile gitmişti. Ayhan Aydan’ın evi kısa süre sonra neredey se ikinci evi gibi oldu.Resmi bir randevusunun olmadığı akşamlar soluğu onun evinde alıyor, yatma vakti geldiğinde kendi evine dönerek kahvaltısını çocukları ile birlikte yapıyordu.Bu hayat 27 Mayıs Devrimi’ne kadar devam edecekti.
Ayhan Hanım’ın eşiyle olan evliliği iyi sayılmazdı,boşanmak istiyordu.Konuyu açtı ğında Menderes de aynı düşüncede olduğunu söyledi:“Ferit Bey’le bizzat görüşe ceğim.”Görüştü,üstelik Başbakanlık resmi makamında. Menderes konuğunu ayakta karşılamış, o oturana kadar da oturmamıştı.Hasan Ferit Alnar konunun ne olduğunu bildiğini,kendisinde büyük sarsıntı yarattığını söyledi:“Evliliğin nihayete erdirilmesi için avukatıma talimat verdim. En kısa sürede bu karar alınacaktır.Bu arada sizin de ziyaretlerinizi seyrekleştirmeniz hepimizin haysiyeti açısından takdire şayan davranış olur.”
Hasan Ferit Alnar hiç olmazsa haysiyetini kurtarmak istiyordu.Menderes ise adeta, “Babasından ister gibi istemişti,Ayhan Aydan’ı kocasından…”
CHP’liler de bir süre sonra Adnan Menderes’in bu gizli aşkından haberdar olmuş,  elle rine ciddi bir koz geçirmişlerdi.Ne var ki sağlam bir kanıt gerekliydi. CHP’li Nihat Erim,baş yazarı da olduğu Ulus gazetesi muhabirlerinden Menderes’in yasak aşkını belgelemesini istedi. Gazeteciler iki gün boyunca pusuya yatıp Menderes’in Aydan ile buluşmaya gelmesini beklediler. Ama Menderes gelmedi…
1952 ve 1953 yıllarında iki kez hamile kaldı Ayhan Aydan.Fakat bu istenmeyen gebe liğe izin verilmeyince, iki hamilelik de kürtajla sonuçlandı.Kürtajları yapan,bizzat dönemin Devlet Bakanı Mükerrer Sar ol’du.
Sarol çok iyi bir jinekologdu da aynı zamanda.
Fakat Aydan kararlıydı:Menderes’ten mutlaka bir çocuk sahibi olacaktı. Sonunda isteği gerçekleşti.Menderes,Aydan’ın yeniden hamile kaldığını öğrendiğinde artık kür taj için çok geç kalınmıştı.Kızsa da artık elinden bir şey gelmezdi.1955 yılında, yasak aşkın meyvesi “Dünyam” adı konulan bebek dünyaya geldi.Ne var ki doğum bebek he nüz sekiz aylıkken gerçekleşmiş,ters gelen bebeğin doğum sırasında kolu kırılmış, kor don boynuna dolanmıştı.Tüm çabalara karşın“Dünyam” ancak 9 saat yaşatılabildi. Menderes’in şoförü bebeği aldı,bebek sessiz bir şekilde gizlice Cebeci Asri Mezarlığı’ na gömüldü. Tarih 19 Haziran 1955’ti.
Aydan,hamilelik döneminde Menderes’in kendisini görmesini istememişti.Hamilelik döneminde ve sonrasında uzun bir süre görüşmediler ama bu dönemde Menderes çoktan kendine başka bir aşk daha bulmuşu:
Menderes’in Yeni Aşkı:Suzan Sözen


Yayınlanmış 10 kadar kitabı olmasına karşın Suzan Sözen’in adına nedense hiçbir ede biyat sözlüğünde kolay kolay rastlayamazsınız.Oysa Sözen,Türk edebiyatında erotik aşk romanlarını kaleme alan ilk yazarlardan biridir.Üstelik iyi de yazıyordu…
“Sahibini Arayan Kadın” adlı romanı,1952 yılında tefrika halinde 67 gün boyunca Milliyet gazetesinde yayınlanmıştı.
Notre Dame mezunu oldukça kültürlü bir kadındı.Babası Türk annesi ise Rus asıllıy dı.Anne tarafından soyu Polonya hanedanlarına kadar uzanıyordu.İlk evliliğini daha 17 yaşında iken yapan Sözen’in ilk görüşte herkesi kendine hayran bırakan güzelliği, Rusya’nın ilk kadın pilotlarından olan annesi Galinka’dan kendisine mirastı.
Berin İnsel’ in 1958 yılında Radar gazetesi için kaleme aldığı röportajda,Suzan Sözen, şu satırlarla okura tanıtılıyordu:
Üzerinde dar siyah bir eteklik,çivit mavisi tafta bir bluz vardı. Beline kadar uzanan gri siyah saçlarını hafif yukarı kaldırarak bir tokayla iliştirmişti…Suzan Sözen’in,‘imanı bütün’ bir kadın olduğu,ilk bakışta anlaşılıyor.Boynundaki kaim zincirin ucundan küçük bir Kuran sallanıyordu; kolunda da topazlarla işlenmiş modern bir bilezik var. Suzan Sözen o kadar güzel bir kadın ki,gittiği her yerde ona bakılmamasına imkan yok.Uzun boylu,biçimli ve muntazam bacaklı,İtalyan yıldızlarına benzeyen dolgun fakat ince vücutlu bir kadın; çok güzel elleri var,tırnakları cilasız.Yüzüne bakarken insanın gözleri dolgun dudaklarına ve simsiyah gözlerine takılıyor…
Evet, dönemin kimi yayınlarında “Yurtdışında Türk Françoise Sagan’ı diye anılıyor” şeklindeki açıklamalarla yüceltilen,kendi yakın çevresinde ise ünlü Amerikalı sinema yıldızı Dorothy Lamour’a atfen“Dorothy Suzan” yakıştırmasıyla hatırlanan Suzan Sözen,bir kadın gazetecinin gözünden böyle dile getiriliyordu.Gerçekten de Suzan Sözen,yalnızca erkekleri değil, kadınları bile böylesine etkileyebilecek kadar çarpıcı bir fiziğe sahipti.
Adnan Menderes ile Kervansaray Pavyonu’nda tanıştıklarında aralarında tam 30 yaş fark vardı.Menderes 62,o ise 32’sindeydi.27 Mayıs’ın ardından  Eylül ayının ortaların da Soruşturma Kurulu’na ifade verirken Menderes’le tanışmalarını şöyle anlatıyordu:
Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi.Gümüşhane’ye tayin edildi.Gitmedik.Burada kalmak için çok çalıştık.Menderes’e bu işi yaptırmanın çarele rini aradım.Bir gün Tarabaya’ da, Piliç Osman’la tanıştım.Bir arabada şehre dönüyor duk.Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını söyledi ve kendi kurduğu kulübe ‘prezidan’ ola cağını anlattı.Başbakanla tanışmak için,Osman’la beraber Park Otel’e gittik.Konuşa madım.Osman,ertesi günü Kervansaray’a gitmemiz lazım geldiğini söyledi.Beraber gittik. Kocam da vardı.Kocamla dans ettim.Menderes’le tanıştım.Rifat Kadı zade de oradaydı. Ertesi günü,Rifat Kadı zade telefon etti ve “Ben,Başbakan için telefon ediyorum.İmzalı bir kitabını istiyor ve sizinle de tanışacak” dedi.Kocama sordum,muvaf fak etti.Bu şekilde tanış tık,eve gelmeye başladı.
Tanışmalarından sonra Menderes Ankara’dan İstanbul’a her geldiğinde,Menderes’in 0073 plakalı Cadillac arabası,Suzan ve Ferit Sözen çiftinin oturduğu Maçka’daki Belveder Palas’ın önünde görülüyordu artık. Menderes,iktidarın verdiği gücü yeni aşkı için hiç düşünmeden kullandı.Ferit Avni Sözen,Gümüşhane’ye atanmaktan kurtul muş,üstelik İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanmıştı.
Fakat bu durumun Ferit Avni Sözen için bir de bedeli olmuştu:Eşini bir başkasıyla paylaş mak.Menderes,Maçka Belveder Apartmanı’ndaki evlerine geldiklerinde ya evi terk ediyor du,ya da eve geldiğinde kapıda Menderes’in arabasını görürse eve hiç uğramadan geri dönü yordu.Elden ne gelirdi ki! Karşısındaki,kendisinin en büyük amiri, Türkiye Cumhuriyeti’nin koskoca başbakanı idi.Gerçi bile bile lades demişti Ferit Avni Sözen.Çünkü Suzan Sözen ile Suzan’ın ilk eşi Nejat Verdi’yi aldatması sayesinde tanışmıştı.İhanet içinde ihanet yani…Suzan Sözen-Adnan Menderes aşkı da 27 Mayıs’ a kadar sürdü.Menderes’in Taksim Park Otel’de özel odasındaki kasası açıldığında, içinden “Adnan,kitabın her satırında sen varsın” imzalı Suzan Sözen’in “Sanıra” adlı romanı da çıkacaktı.
Suzan Sözen’in Menderes’e imzaladığı kitaptı bu.Ve yine beraberliklerinin bir anısı olarak imzalayıp Menderes’e verdiği kendi fotoğrafının altına Suzan Sözen şu satırları yazmıştı:“Bir kaş çatışıyla cihanı yerinden oynatan Menderes,selam sana...”
Adnan Menderes’in son on yıllık yaşamında,Ayhan Aydan’ dan sonra,ikinci büyük aşkı Suzan Sözen olmuştu.
Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan ’ı yıkmıştı.Uzaklaşmak,yalnız kalmak istiyordu.Çözümü yurtdışına, Hamburg’a git mekte buldu.Menderes’in sesini son kez 27 Mayıs’ta duyacaktı.
Menderes onun kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Aydan,Menderes’i çok sev mişti,hem de çok.31 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında Yassı ada’da görülen Bebek Davası duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı.Evli olmasına rağ men büyük bir aşkla sevdim.Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı.Bunu başaramadım.Ben bu ada mı sevdim hakim bey.Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” diyordu hiç korkmadan.Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.
Menderes Yassı ada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi.Ayhan Aydan, 2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Ala çatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep baş köşesini süsledi.
Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkı Mart 2013’te ATV’de “Ben Onu Çok Sevdim” adlı bir diziyle yeniden gündeme getirilecek. Bu aşk üçgeni büyük olasılıkla kutsal bir aşk gibi anla tılacak ama tarih nedense bize bunun bir aşktan çok,devlet gücünün bile kişisel arzular  için kullanıldığı bir ihanet öyküsü olduğunu gösteriyor.




Menderesin Kadınları
Adnan Menderes kimlerle aşk yaşadı?
Can Dündar’ın kaleminden Ayhan Aydan
Dün hayatını kaybeden opera sanatçısı Ayhan Aydan,Yassı ada günlerini Can Dündar’a anlattı: “Başıma bir iş gelir diye korkmadım. Gelecekse Adnan Bey için gelsin dedim. Çünkü onu çok sevdim...”
Can Dündar yıllarca kapılarını gazetecilere kapatan Ayhan Aydan’la 2006 yılında İzmir’deki evinde görüştü.Dündar bu görüşmeden notları 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Milliyet gazete sinde yazdı. İşte Can Dündar’ın kaleminden Ayhan Aydan:
Uçağım İzmir “Adnan Menderes” Havaalanı’na iniyor. Birazdan, havaalanına adını veren Başbakan’ın sevgilisiyle buluşacağım. Ayrılmalarından tam 50 yıl sonra...
1990’da “Demirkırat” belgeselini yaparken aramıştık.
Görüşmek istememişti.
Sonraki yıllar boyunca hem kendisinin, hem Menderes’in akrabalarıyla, yakın arkadaşlarıyla konuştum. Ona dair anıları dinledim. Adnan Menderes’le aşklarına dair yazılan romanları okudum, sahnelenen oyunları seyrettim
Yassı ada tutanaklarını, gazete haberlerini elden geçirdim.
Gazetecilere Yasak Kapı
Herkes öykünün bir kısmını biliyordu. Lakin bütün verileri bir araya toplayınca ortaya gerçek ten trajik bir aşk hikâyesi çıkıyordu.
Geçen 15 yılda konuya ısrarlı ilgim karşısında birkaç kez telefonla görüşmeye razı olmuştu.
Yüz yüze görüşme ise, nihayet ılık kış güneşinin ısıttığı bugün İzmir’de gerçekleşecekti.
Alsancak’taki deniz manzaralı dairenin kapısını çaldığımda heyecanlıydım.
Bir dönemin tanığıydı içerideki kadın...
Üstelik o dönem kapandıktan sonra kendisi de içine kapanmış, o dönem hakkında konuş mayı, anılarını yazmayı hep reddetmiş, fotoğraf çektirmemiş, evine gazeteci sokmamış, ısrarla susmuş, susmuştu.
Bir ayrıcalığı yaşadığımın farkındaydım.
Rahatsızdı. Geniş, ışıklı salonun kanepesinde uzanmıştı.
Çıkık elmacık kemiklerinin biçimlendirdiği yüz örtüsü yılların yorgunluğunu ele verse de, yarım asır önce opera sahnelerini titreten billur sesi tazeliğini koruyordu.
Evin duvarlarında, 50 yıl önce Başbakan’ı baştan çıkaran o Ava Gardner çehresi gülümsüyordu. Bir de yağlıboya tablolarla son eşinin fotoğrafları...
Sehpalarda biblo filler vardı; başucunda her daim yanında olmuş vefakâr arkadaşları...
Servete boğulmuş bir mazi alameti yoktu ortalıkta; tersine tevazuun işaretleri vardı.
Suskun Kahraman
Sırlarını mezara götürmeye yeminli insanlara saygım sonsuzdur.
Asla üstelemem. Mahremiyete girmem.
Ancak “Ayhan Aydan-Adnan Menderes ilişkisi”, bir askeri müdahalenin hem de son derece sakil bir şekilde alenileştirdiği bir aşk...
Üstelik kahramanları sustukça dedikodunun pençesine düşmüş, yalan yanlış nakledilmiş, tarihe eksik kaydedilmiş bir ilişki...
Belki de bu görüşmeyi, samimiyetimin inandırıcı bulunması kadar, o yanlışların düzeltilmesi arzusuna da borçluydum.
 “Nostaljik bir yolculuk” yaptık Ayhan Aydan’la...
82 yıllık bir ömrü, ilk basamaktan başlayarak adım adım tırmandık.
Sopranoluk günlerinin fotoğraflarına bakarken “Ne güzel günler geçirdik. Ah, gitti gençlik” sızlanması döküldü ağzından...
Bir fotoğrafta, Yassıada’da sevgilisine arkasını, hâkimlere önünü dönmüş bir şekilde “Adnan Menderes’i evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim” derken görünüyordu.
 “Herkesin sustuğu dönemde bunları söylerken ‘Başıma bir iş gelir’ diye korkmadınız mı” dedim.
 “Korkmadım” dedi ve ekledi:
 “Bir iş gelecekse de Adnan Bey için gelsin dedim. Çünkü onu çok sevdim.”
Göz Yaşları
O sevgiyi hâlâ muska gibi yüreğinde taşıdığı belliydi.
Menderes’in fotoğrafı hâlâ yatağının başucundaydı.
Ve hâlâ her gün ona “Nur içinde yatsın” diye dualar ediyordu.
Aydın Menderes’in “Ayhan Hanım’ın Yassıada’da Menderes’e olan sevgisine sahip çıkması, kendisini yücelten bir olaydır. Bütün Türk milletiyle birlikte ben de ailem de takdir ettik” sözlerini hatırlatınca gözleri doldu.
 “Ağlattınız beni” diyerek mendiline davrandı.
Zaten bu imkânsız aşk, doğduğu günden beri neredeyse sadece gözyaşlarıyla sulanmıştı.
Çapkın Menderes Polis Takibinde
Adnan Menderes çapkın bir adamdı.
Bu, hem tanıkların, hem belgelerin doğruladığı bir gerçek...
Tempo’da (10 Şubat 2006) bu çapkınlığın devlet kayıtlarına nasıl geçtiğine dair bir haber var.
Daha 1946’da CHP, “DP milletvekili Menderes”i takibe almış.
Emniyet Müdürlüğü’nün 27.11.1946 tarihli izleme raporu şöyle başlıyor:
 “Menderes saat 9.05’te otelden ayrılıp Mukaddes’in oturduğu apartmana girmiştir. Saat 19.00’da iç fenerler söndürülmüştür.”
 “Mukaddes”, Menderes’in 1940’lardaki aşkı...
12 yıl süren bu ilişki Menderes’in Ayhan Aydan’la tanışmasıyla sona ermiş.
Belgeler kanıtlıyor ki, devlet daha 1946’da Menderes’in aşk hayatının peşindeymiş.
İlginçtir, 1960’ta Menderes devrildiğinde Ayhan Aydan’la aşkını ortalığa döken de yine aynı devlet olacaktı.
Barajda Tanıştılar
Adnan Menderes, Başbakan olduktan kısa bir süre sonra tanıştı Ayhan Aydan’la...
Tanışma yeri, Ankara’nın 50’lerdeki sayfiye yeri Çubuk Barajı’ydı.
Barajda Ayhan Aydan’ın akrabası olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge bir davet veriyordu.Başkent’in göz alıcı lirik sopranosu Ayhan Aydan da operadan arkadaşlarıyla ora daydı. Hastalıktan yeni kalkmış, biraz da gönülsüz gelmişti. Eğlenceli masa kahkahalarla çınlarken davete Başbakan Menderes geldi. Genel Müdür, Başbakan’ı karşılarken Ayhan Aydan’ın “Mithat amca!” seslenişiyle operacıların masaya yöneldiler.
Herkes ayağa kalktı.
Başbakan masaya davet edildi.
Menderes daveti kabul etti ama baş köşeye değil, gözüne ilişen güzel sopranonun sandal yesine talip oldu.
Aydan bu ilgiyi görünce “Koltuğumda gözünüz var galiba” diye espri yaptı.
Bir süre sonra Aydan’ın ev telefonu çaldı. Telefonu evde bulunan arkadaşı Şadan Candar açtı.
Tanıdık bir ses Ayhan Hanım’ı istedi.
 “Kim arıyor” diye sordu Candar...
Telefondaki erkek, adını vermek istemedi.
Aydan,telefona gelince, meçhul arayıcının Başbakan olduğunu anladı. Hayranlık cümlele rinden sonra Menderes, bir süre şehir dışında olacağını, dönüşte aramak istediğini söyledi.
Bu Numara Geçerlimi ?
 “Yine bu numara geçerli olacak mı?” diye sordu.
Bu, kibarca, “Boşanacak mısınız?” demekti. Çünkü Aydan, 6 yıldır orkestra şefi Hasan Ferit Alnar’la evliydi. Ancak tedavi gören eşinden ayrılmak üzereydi. Başbakan’a durumu izah eden şu cümleyi söyledi:
 “Evet, bu numara her zaman geçerli olacak.”
Artık 5 yıl boyunca Başbakan onu Sıhhıye, Sağlık Sokak adresindeki bu numaradan arayacaktı.
Sevgilisinin Evine Makam Otosuyla Geldi
Tanıştıklarında Menderes 50 yaşındaydı; Aydan 25...
Başbakan 20 yıldır evliydi; Aydan 6...
Menderes’in 3 oğlu vardı, Aydan’ın 1...
Aydan bunun bir “imkânsız ilişki” olduğunun farkındaydı. Ancak birkaç şey onu etkiledi: Biri Menderes’in ilk günden son güne dek süren kibarlığı, zarafetiydi.
Başbakan, tanıştıkları haftadan itibaren Sağlık Sokak’taki eve haftanın 2-3 günü çiçek gön dermeye başladı. Çiçeklerin ne zaman solacağını takip ettiriyor,hemen tazelerini gönderti yordu. Asıl önemlisi, bu gelenek, ayrılmalarından sonra da sürecekti.Taki Başbakan Yassı ada’ya düşüp çiçek gönderemez hale gelinceye kadar...
Daha da etkileyici olan, Menderes’in evli bir erkek olarak bu kadar rahat davranabilmesiydi. Başbakan, evi ilk ziyaretine “2” plakalı siyah makam arabasıyla gitmiş ve görüşmeden son ra, adeta dedikodulara meydan okurcasına Aydan’la sokağa çıkıp uzunca bir yürüyüş yap mıştı.
Böyle başladılar.
Yatma Vakti Evine Giderdi
Artık Başbakan, resmi randevusu olmadığı akşamlarda iş çıkışı doğruca sevgilisinin evine gelecek, orada geç vakitlere kadar kalacak, sonra yatma vakti kendi evine gidecekti. Eşi ve çocuklarıyla kahvaltıda birlikte oluyordu.
Sağlık Sokak’taki eve kendisinden başka kim girse kıskanırdı. Bir seferinde Aydan bir gen ce iş için yardımcı olmaya kalktı diye kıyametleri koparmıştı. Operayı da bırakmasını istiyor du.
Buna karşın Ayhan Aydan da onu eşinden kıskanırdı.
Bir gün eşiyle bir davete katılacak olsa küser, bir süre görüşmezdi.
Belki de bu yüzden Menderes alyans takmaz, davetlere çoğu kez yalnız giderdi.
Menderes O Evde Huzur Buluyordu
Dr. Mükerrem Sarol, Menderes’in sadece bakanı değil, en yakın arkadaşlarından biriydi.
Bülent Çaplı ile birlikte 1990’da “Demirkırat” belgeselini hazırlarken kendisiyle günler süren bir söyleşi yapmıştık. Orada Ayhan Aydan meselesi de açılmıştı. Ve Sarol, Menderes’in bu aşkta ne bulduğunu en samimi ifadelerle anlatmıştı:
 “Adnan Bey çocukken Çine Çayı’nın kenarındaki salkım söğütlerin altına oturur, ağacın çaya sarkan dallarını, hayallerindeki Sarı Ayşe’nin saçlarına benzetirmiş.
Hepimizin gençliğinde romantik bir dönem olmuştur. Ama Adnan Bey 17 yaşında harbe git miş, kolejde talebeyken de hiç flört yaşamamıştı. Belki de bu yüzden her türlü imkânın önü ne serildiği ileri yaşlarında, ilk gençliğe yaraşan hareketlerde bulunurdu. Tabii bu, onda 40 yaşından sonra futbol oynamak gibi bir tesir yapardı.
Ayhan Hanım’ı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Onda Sarı Ayşe’yi bulmuştu. Bu ilişkide nezahet vardı, hürriyet vardı, sevgi vardı. Seksle, menfaatle, eğlenceyle açıklanamayacak duygular vardı.
Adnan Bey, Ayhan Hanım’la gerçek bir romans yaşamıştır. Birçok kez evine birlikte gitmişiz dir.Adnan Bey ona yorgun argın gelir, yüzünü yıkatır, rahat nefes aldırır, bir kadeh rakı verir. Adnan Bey orada, huzur dolu bir sevginin atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...
Bir Kuruş Talep Etmedi
Buna karşılık Ayhan Hanım, ondan tek kuruşluk bir talepte bulunmamıştır. Başvekilin sevgilisi olarak ne bir arkadaşının ne oğlunun ne kendisinin bir işini, isteğini, şikâyetini götürmemiştir.
Oysa Adnan Bey’in senelik geliri o zaman 1.5 milyondu. Parayı harcayacak yeri yoktu. Yurtdışına, mesela Londra’ya gittiğimizde ‘Ayhan Hanım’a bir hediye alalım’ diye yalvarırdım, ‘Olmaz doktorum, Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya vazife görmeye geldik’ derdi.
9 saat yaşadı, cesedi makam aracıyla taşındı. Gizlice gömüldü!
Menderes’in bebeği bu mezarda yatıyor
Ayhan Aydan’ın Başbakan’dan olan bebeği doğumdan 9 saat sonra öldü. Aydan’ın ‘dünya’sı, Cebeci’de kuytuda bir mezar, dosyada bir rakam, bir sahte isim olarak kaldı
Başbakan Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara’da Marmara Köşkü’nün terasında kutladılar. Şampanyayı bizzat Menderes patlattı. Sevdiği kadına aqua marin taşlı bir kolye almıştı. Hatta evde boynuna takarken Ayhan Aydan’ın arkadaşı Sevim Apaydın “Ne güzel kolye” demiş, Adnan Bey, espriyle karşılık vermişti:
 “Güzel, ama bu gerdanda güzel...”
Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştı. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken hiçbir şeyden çekinmiyordu.
Ayhan Aydan’ın kardeşi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşıydı.
İlişki, Cumhurbaşkanı Bayar’ın kulağına da gitmiş, o da “Muhalefetin kulağına gider” diye bu ilişkinin bitmesini istemişti.
Zaten bunca bilinen bir ilişkinin hâlâ açığa çıkmaması şaşılacak şeydi. Nihayet muhalefet bu “önemli koz”u keşfetti.
Ulus’un başyazarı CHP’li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes’i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını istedi.
Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer’le Sağlık Sokağı’na üs kurdu. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı’nın duvarında 2 günlük bekleyiş hüsranla sonuçlandı. Başbakan gelmedi.
Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah’a çalışan Ezer, daha kolay bir yol buldu. Ayhan Aydan’dan “opera konuşmak üzere” randevu istedi. Eve girdi. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran Menderes fotoğrafını gördü ve deklanşöre bastı.
Fotoğrafın üstünde Başbakan’ın el yazısıyla şu not vardı:
 “Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma...”
İnönü Devrede
Aranan koz bulunmuştu. Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu’ya dağıtmayı düşündü.
Gazeteci Emin Karakuş, haberi Ayhan’ın arkadaşı Sevim Apaydın’a fısıldadı. Aydan hemen Başbakan’ı haberdar etti. Menderes köpürdü. Telefonda,
 “Ahlaksızlık bu” diye bağırdı, “Özel hayata girmek neymiş, göstereceğim onlara”
Ancak ondan önce İnönü gösterdi onlara...
Erim’in planını duyunca bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyledi. “Bu bahsi gömün, bir daha da açmayın” diye tembihledi.
Yeni Bir Kadın
Ayhan Aydan çocuk istiyordu; hem de delice... 1952 ve 1953’te iki kez Başbakan’dan hami le kalmış, iki hamilelik de düşükle sonuçlanmıştı.İkisinde de Aydan’a,Başbakan’ın yakın dostu, bakanı, jinekolog Dr.Mükerrem Sarol müdahale etmişti.
1954 kışında yeniden hamile kaldı. Bu kez mutlaka doğurmak istiyordu.Yakın bir arkadaşı nın deyimiyle “en büyük hatası bu oldu”.
Başbakan durumdan haberdar olduğunda çok geçti. Cenin, artık alınamayacak kadar büyü müştü. Müdahale hayati tehlike doğurabilirdi.
Menderes çaresiz “Doğur o zaman” dedi.
Aydan, evine çekildi. O günden sonra sadece, karnındaki “Dünyam” adını verdiği bebekle ilgilendi. Hamile halini sevgilisi görsün istemedi. O dönem görüşmeyi kestiler.
Ve Başbakan, o ara İstanbul’da kendisine yeni bir sevgili buldu.
Yeni sevgili, İstanbul Emniyet Müdürü’nün eşi Suzan Sözen’di.
“Dünyam” Karardı
Aydan, bebeği İsviçre’de doğurmak istiyordu. Menderes, telefonda “Hayır, burada kal” dedi. Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Fahri Atabey’i Aydan’la ilgilenmekle görevlendirdi.
Bebek, 18 Haziran akşamı, 8 aylıkken geldi. Sancılar başladığında Aydan evde arkadaş larıyla bezik oynuyordu. Hemen doktor çağırdılar. Evdekiler el ve ayaklarından tuttu, Dr. Alaattin Orhon, müdahaleyi yaptı.
Ancak bebek tersti. Müdahale sırasında kolu kırıldı. Üstelik boynuna ve ayaklarına kordonlar sarılmıştı.
Menderes’i aradılar. İstanbul’daydı.
Bebek acı çekiyordu. 9 saat uğraştılar. Yaşatamadılar.
Sabaha karşı 3’te Aydan’ın “dünya”sı karardı. Sevdiği adamdan sonra, ondan olma bebeğini de kaybetmişti.
19 Haziran 1955 sabahı Zeynep Kamil’in Başhekimi Dr. Fahri Atabey geldi. Başbakan’ın şoförü Hayri’yle birlikte bebeği aldılar. Makam arabasına koydular. Cebeci Asri Mezarlığı’na götürdüler.
Ölüm kütüğüne “Fevzi oğlu Ahmet Aydan” olarak kaydedildi.
 “Doğduğu gün”, “öldüğü gün” ve “gömüldüğü gün” aynıydı:
19 Haziran 1955.
Adresi: Yenişehir, Olgunlar Sokak, 17/5-Ankara
Ölüm Sebebi: Kalp yetmezliği...
560 ada, 688 parsel...
Dosyada “ada parsel” numarasının yanındaki çarpı işareti bebeğin “meccanen” yani bedava gömüldüğünü gösteriyordu.
Bu, “kimsesiz”lik alametiydi.
O yüzden 1970’lerde üstüne başka bir kimsesiz gömüldü.
1984’te de mezar yeri Sultan Yıldırımoğlu’na tahsis edildi.
 “Dünyam” hâlâ Cebeci mezarlığının en ücra köşesinde, yarım asır önceki bir aşkın ölü meyvesi olarak yatıyor.
Mahkemede Yiğit Bir Kadın
Ayhan Aydan, Menderes’in ve bebeğinin ardından 1957’de de büyükannesini kaybedince 6 aylığına Hamburg’a gitti.
Gitmeden Menderes’e bir mektup yazıp bu ayrılık için “Belki geç bile oldu” dedi.
Bir daha hiç baş başa görüşemediler.
Ama hep telefonlaştılar.
27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan hemen Menderes’i aradı. Başbakan Eskişe hir’deydi. Endişeli bir ses tonuyla, “Yarım saate kadar çıkıyoruz” dedi.
Bu, son konuşmalarıydı.
Zina İçin Fetva
27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan’ı Yassıada’ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı.
O zaman Ayhan Aydan akla geldi.
Askerler önce Menderes’i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için “zina” davası açmayı düşündüler.
İstanbul Müftüsü’nden bu konuda fetva istediler.
Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, “Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir” (“taşlanarak öldü rülmektir”) fetvasını verdi.
Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes’in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan’ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.
Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes’in azmettir mesiyle Dr.Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.
Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.
Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur “Bebek Davası” açıldı.
Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.
Ön soruşturmada Menderes, -basının tabiriyle- “Ayhan Aydan’la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti.”
Kasadaki Kadın Külotu
Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in gizli celse talebine rağmen “ibret için” açık yapıldı.
Devrik Başbakan’ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, bir ara Savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı.
Üzerinde “Tarihi vesikalar” yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes’e ve kameralara doğru sallayıp “Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakanlık’ta?” diye sordu.
Amaç, külotu Menderes’in eline verip fotoğrafını çekmekti. Bu skandal Başbakan’ın avukatı Burhan Apaydın’ın devreye girmesiyle önlendi.
Asıl Tanık
İş kötüye gidiyordu. Duruşmada 18 tanık dinlendi. Şimdi sıra “asıl tanık”taydı. Onun konuş ması Menderes’i ya mahkûm ya beraat ettirecekti.
Ve o, bej döpiyesiyle mahkeme dışında Milliyet’ten, “Bebek davası” haberlerini okuyordu.
Geldi, tanık kürsüsüne geçti ve sessizliğe bürünen salonda şunları söyledi:
 “Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?”
Bu soru, duruşmayı bitirdi.
Devrik Başbakan’ın yiğit sevdalısının, kaybettiği sevgilisine ve bebeğine sahip çıkması hem mahkemeyi hem kamuoyunu etkilemişti.
Açılan onca dava içinde Menderes’in beraat ettiği tek dava “Bebek Davası” olacaktı.
Sonra Ne Oldu
Menderes asılınca Ayhan Aydan perişan oldu. Şimdi hem yalnız hem parasızdı.
Başbakan’ın aldığı Kalender’deki evde oturmak kısmet olmamıştı. Gelirlerine el konmuş, hesabı dondurulmuştu.
Adnan Menderes’in hediye ettiği, üzeri “A” ve “M” harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme’deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.
Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri çevir mişti. 1962’de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını bırakmıyordu.
Menderes’in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu.
Oysa daha büyüğü vardı:
1963’te 15 yaşındaki oğlu Aydan’ı Londra’da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti.
Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.
Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar da vefat edince 1970’lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara’dan taşındı.
İzmir’e yerleşti.
1982’de yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995’te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden yalnızlığa gömüldü.
Şimdi 82 yaşında İzmir’de, çoğu acı, azı tatlı anıları ve yakın arkadaşlarıyla yaşıyor.

Menderes’in Yeni Aşkı: Suzan Sözen
Aydan,hamilelik döneminde Menderes’in kendisini görmesini istememişti.Hamilelik dönemin de ve sonrasında uzun bir süre görüşmediler ama bu dönemde Menderes çoktan kendine başka bir aşk daha bulmuşu: Suzan Sözen.
Menderes’in Yeni Aşkı: Suzan Sözen
Suzan Sözen Yayınlanmış 10 kadar kitabı olmasına karşın Suzan Sözen’in adına nedense hiçbir edebiyat sözlüğünde kolay kolay rastlayamazsınız. Oysa Sözen, Türk edebiyatında erotik aşk romanlarını kaleme alan ilk yazarlardan biridir. Üstelik iyi de yazıyordu…
 “Sahibini Arayan Kadın” adlı romanı, 1952 yılında tefrika halinde 67 gün boyunca Milliyet gazetesinde yayınlanmıştı.
Notre Dame mezunu oldukça kültürlü bir kadındı. Babası Türk annesi ise Rus asıllıydı. Anne tarafından soyu Polonya hanedanlarına kadar uzanıyordu. İlk evliliğini daha 17 yaşın da iken yapan Sözen’in ilk görüşte herkesi kendine hayran bırakan güzelliği, Rusya’nın ilk kadın pilotlarından olan annesi Galinka’dan kendisine mirastı.
Berin İnsel’in 1958 yılında Radar gazetesi için kaleme aldığı röportajda, Suzan Sözen, şu satırlarla okura tanıtılıyordu:
Üzerinde dar siyah bir eteklik, çivit mavisi tafta bir bluz vardı. Beline kadar uzanan gri siyah saçlarını hafif yukarı kaldırarak bir tokayla iliştirmişti… Suzan Sözen’in, ‘imanı bütün’ bir kadın olduğu, ilk bakışta anlaşılıyor. Boynundaki kaim zincirin ucundan küçük bir Kuran sallanıyordu; kolunda da topazlarla işlenmiş modern bir bilezik var. Suzan Sözen o kadar güzel bir kadın ki, gittiği her yerde ona bakılmamasına imkan yok. Uzun boylu, biçimli ve muntazam bacaklı, İtalyan yıldızlarına benzeyen dolgun fakat ince vücutlu bir kadın; çok güzel elleri var, tırnakları cilasız. Yüzüne bakarken insanın gözleri dolgun dudaklarına ve simsiyah gözlerine takılıyor…
Evet, dönemin kimi yayınlarında “Yurtdışında Türk Françoise Sagan’ı diye anılıyor” şeklin deki açıklamalarla yüceltilen, kendi yakın çevresinde ise ünlü Amerikalı sinema yıldızı Dorothy Lamour’a atfen “Dorothy Suzan” yakıştırmasıyla hatırlanan Suzan Sözen, bir kadın gazetecinin gözünden böyle dile getiriliyordu. Gerçekten de Suzan Sözen, yalnızca erkekleri değil, kadınları bile böylesine etkileyebilecek kadar çarpıcı bir fiziğe sahipti.
Adnan Menderes ile Kervansaray Pavyonu’nda tanıştıklarında aralarında tam 30 yaş fark vardı. Menderes 62,o ise 32’sindeydi. 27 Mayıs’ın ardından  Eylül ayının ortalarında Soruşturma Kurulu’na ifade verirken Menderes’le tanışmalarını şöyle anlatıyordu:
Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık. Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya’da, Piliç Osman’la tanıştım. Bir arabada şehre dönüyorduk. Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını söyledi ve kendi kurduğu kulübe ‘prezidan’ olacağını anlattı. Başbakanla tanışmak için, Osman’la beraber Park Otel’e gittik. Konuşamadım. Osman, ertesi günü Kervansaray’a gitmemiz lazım geldiğini söyledi. Beraber gittik. Kocam da vardı. Kocamla dans ettim. Menderes’le tanıştım. Rifat Kadızade de oradaydı. Ertesi günü, Rifat Kadızade telefon etti ve “Ben, Başbakan için telefon ediyorum. İmzalı bir kitabını istiyor ve sizinle de tanışacak” dedi. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı.
Tanışmalarından sonra Menderes Ankara’dan İstanbul’a her geldiğinde, Menderes’in 0073 plakalı Cadillac arabası, Suzan ve Ferit Sözen çiftinin oturduğu Maçka’daki Belveder Palas’ ın önünde görülüyordu artık.  Menderes, iktidarın verdiği gücü yeni aşkı için hiç düşünme den kullandı. Ferit Avni Sözen, Gümüşhane’ye atanmaktan kurtulmuş, üstelik İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanmıştı.
Fakat bu durumun Ferit Avni Sözen için bir de bedeli olmuştu: Eşini bir başkasıyla paylaş mak. Menderes, Maçka Belveder Apartmanı’ndaki evlerine geldiklerinde ya evi terk ediyor du, ya da eve geldiğinde kapıda Menderes’in arabasını görürse eve hiç uğramadan geri dönüyordu. Elden ne gelirdi ki! Karşısındaki, kendisinin en büyük amiri, Türkiye Cum huri yeti’nin koskoca başbakanı idi. Gerçi bile bile lades demişti Ferit Avni Sözen. Çünkü Suzan Sözen ile Suzan’ın ilk eşi Nejat Verdi’yi aldatması sayesinde tanışmıştı. İhanet içinde ihanet yani… Suzan Sözen-Adnan Menderes aşkı da 27 Mayıs’a kadar sürdü. Menderes’in Taksim Park Otel’de özel odasındaki kasası açıldığında, içinden “Adnan, kitabın her satırında sen varsın” imzalı Suzan Sözen’in “Sanera” adlı romanı da çıkacaktı.
Suzan Sözen’in Menderes’e imzaladığı kitaptı bu. Ve yine beraberliklerinin bir anısı olarak imzalayıp Menderes’e verdiği kendi fotoğrafının altına Suzan Sözen şu satırları yazmıştı: “Bir kaş çatışıyla cihanı yerinden oynatan Menderes, selam sana...”
Adnan Menderes’in son on yıllık yaşamında, Ayhan Aydan’dan sonra, ikinci büyük aşkı Suzan Sözen olmuştu.
Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan’ı yıkmıştı. Uzaklaşmak, yalnız kalmak istiyordu. Çözümü yurtdışına, Hamburg’a gitmekte buldu. Menderes’in sesini son kez 27 Mayıs’ta duyacaktı.
Menderes onun kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Ayhan, Menderes’i çok sevmişti, hem de çok. 31 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında Yassıada’da görülen Bebek Davası duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı. “Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ben bu adamı sevdim hâkim bey. Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” diyordu hiç korkmadan. Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.
Menderes Yassıada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi. Ayhan Aydan, 2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Alaçatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep baş köşesini süsledi.
Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkı Mart 2013’te ATV’de “Ben Onu Çok Sevdim” adlı bir diziyle yeniden gündeme getirilecek. Bu aşk üçgeni büyük olasılıkla kutsal bir aşk gibi anlatılacak ama tarih nedense bize bunun bir aşktan çok, devlet gücünün bile kişisel arzular  için kullanıldığı bir ihanet öyküsü olduğunu gösteriyor.
'Menderes'le yattım, kocamı kurtardım'
Adnan Menderes'in aşk yaşadığı kadınlardan biri de Suzan Sözen'di
Genç bir kadın. Henüz 25 yaşında. Bir gece, bir davette başbakanla tanışıyor. Daha doğrusu başbakan onu uzaktan görüyor, elinden tutuyor ve bahçeye çıkarıyor. Sonra saatlerce dolaşı yorlar. Film gibi değil mi? Opera sanatçısı Ayhan Aydan ve Adnan Menderes’in tanışmaları aynen böyle cereyan ediyor...
Ancak Ayhan Aydan, bu ilişkiyle ilgili adeta sessizlik yemini etmişti. Birkaç istisna dışında kimseyle konuşmamıştı. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz Karakoyunlu’ydu. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştı.
Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk.
Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı
Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi?
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan... Ama darbe yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi...
Neden?
Adnan Bey, onunla tanışmadan önce de çapkındı. Hatta 1946’da dönemin derin devleti, Adnan Bey henüz başvekil değilken, çok iyi bir hatip, çok iyi muhalefet yapıyor diye “Nedir bu adamın hayatı, araştırın” demiş ve sevgilisi Mukaddes Hanım’la hangi saatte ne yapıyor öğrenilmişti. Bunlar devlet zabıtlarında vardır.
Ayhan Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl karşılıyor?
Çevresindekiler Adnan Bey’in ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, Adnan Bey’i onu o kadar seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani “Eşini boşa, beni al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de başbakan sevmeye hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk kadını otoriteyi sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli bir hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan Bey’den bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy gibi.”
Her ne kadar Ayhan Hanım aşık olsa da bu çok zor bir ilişki. Onu bu ilişkide tutan ne?
Ayhan Hanım, o sırada 25-26 yaşında. Adnan Bey ellilerinde... Onun yanında yaşadığı mutluluğu çok iyi tarif edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan Hanım “Küpem kayboldu” diye anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki gazino kapatılıyor, korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin taşını arıyorlar. Ayhan Hanım “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı”
demişti.
Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı
Tanışmaları da film gibi...
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge’nin düzenlediği davette tanışıyorlar. Kendisinin ifadesiyle, 1950 senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, kalabalığın içinden Ayhan Hanım’ı görüyor.
Yanında da Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat Bey’in yeğeni” deyince hiçbir şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, sonra da “Aaa, burada duman çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece boyunca dolaşıyorlar. Adnan Bey hiç elini bırakmıyor.
Hollywood çekse “Amma abartmışlar” deriz. Başbakan gelecek, genç kadını kalabalıkta görecek, elinden tutacak, herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi dolaşacaklar...
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni arayacağım diyor ve aramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir otomobil hediye ediyor. Şoförüyle... “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” diyor. Çünkü Ayhan Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri değil, aşikar bir kıskançlık değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben bu arabayı bir latife yaparak yüz görümlüğüne benzetirim.
Eşi Ferit önemli bir müzisyendi!
Ama bu arada sadece Adnan Menderes değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşlileri’nden) Hasan Ferit Alnar’la...
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. Yani annesi evde oluyor. Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir başkasıyla evliyken cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor “Boşanma talep edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben konuşurum” diyor ve onu kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor.
Ferit Bey de çok önemli, değerli biri. Çok zor bir durumda kalmış...
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses... Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! Halbuki onun mesleki tecrübesi diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka eğitim görmüş bir adamdı, Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü.
Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü
Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi bir kadersizliği vardı...
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da bir trafik kazasında öldü. Adnan Bey’in son yıllarına denk gelir ölümü. İlişkiye başladıklarında çocuk da 6 yaşındadır.
Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok dirayetli bir kadın... Doğması muhtemel bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey bunu uzun süre reddediyor. Ama Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, “Doğur” diyor.
Bebekleri erken doğdu...
Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor?
Ayhan Hanım’ın kendisinden dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. “Doktorların yapabileceği bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ben evde doğurmuştum” dedi. Erken doğum çünkü.
Hastaneye niye gitmiyor?
Hadisenin duyulacağını, Adnan Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan Bey’e intikal edince o da Dr. Alaattin Bey’in yanı sıra en yakın arkadaşlarından Mükerrem Sarol’u da (o da jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin Başhekimi Fahri Atabey’i de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını görüyorlar. Kuvöz olsaydı bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda geçirmeden Cebeci Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da sanırım Ayhan Hanım’ın ismiyle yazıyorlar.
Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında roman yazmanızın, bizim bu röportajı yapmamızın nedeni?
İlişki içindeki duruşu ama en önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor muydu?” diye soru yorlardı. Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ifadedir. İhtilal mahkemele rini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr iradesi. Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada biterdi Ayhan Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de ben bunları anlatırdım.
Ayaklarını yıkardı...
Adnan Bey, çok da kıskançmış...
Hem de nasıl. Hanımefendinin anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda hafifçe hissettirdim. Ama neredeyse şiddet gösterecek kadar.
Ailesini kaybetmiş bir hukuk fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım istemesi üzerine Adnan Bey’in “Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi kastediyorsunuz?
Evet. Kadını “Sen nereye gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, yırtılıyor, neredeyse çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne istifasını hazırlayıp koyuyor.
Yani evinin kadını olmasını, onun için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve geldiğinde de ayaklarını yıkamasını istiyor.
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde başka koşullarda yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ayaklarını yıkıyor olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil.
Celal Bayar galalarına giderdi
Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor?
Gururlandığı yerler var. Mesela “Benim primadonnası olduğum her operanın galasına cum hurbaşkanı geldi” derdi. Adnan Bey gelmiyor! Onun operada tek fotoğrafı yoktur. Ama Celal Bayar gidiyor. “Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, fotoğraf çektirdi” diye anlatmıştı. Yani cumhurbaşkanı bu ilişkiden haberdar; “Gideyim şu kızı bir de ben göreyim” diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup gazetecilere “Çekin bakalım fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim başbakanıma layık bir değerdir!”
Biri hanım, diğeri o kadın!
Olanlar karşısında Berrin Hanım ne hissediyor sizce?
Bir rahatsızlık hissettiği şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti; Ayhan Hanım’ın bahsi geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan Sözen’in adı geçtiğinde ise “O kadın” deniyor. Bu iki tanım arasında Lut gölü ile Everest tepesi kadar fark vardır. Oğluyla da konuştum, Aydın Bey’le parlamento arkadaşlığım vardı, bu ilişki hakkında en ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir olaydır, tarafları ilgilendirir, her ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın Bey’in olgun kişiliğini yansıtır.
Suzan Sözen bir şehvet fırtınasıydı
Suzan Sözen nasıl biriydi?
Lacivert gözlü bir kadındı. Bir kere Maçka’da gördüm. Bir haziran günü güneşin en yoğun olduğu saatte gökyüzü ne kadar maviyse gözleri o kadar mavileşiyor, gece bastığı zaman ne kadar lacivert olursa o kadar lacivert oluyordu. Çok güzeldi. Hafif göğüs çatalı göstermeye meraklıydı. Seksi görünen bir kadın havasından çok, sakin görünen bir şehvet fırtınasıydı. Çok güzel omuzları vardı. Dorothy Lamour’a benzerdi...
Suzan Hanım da evli değil mi? Onun da eşinin adı Ferit...
Adnan Bey’in çok enteresan bir yanı var. Bence bunu psikologların tahlil etmesinde fayda var. Beraber olduğu kadınların kocaları evdeyken bile onları ziyarete gidiyor. Düşünsenize Ayhan Hanım’a “Seni kocandan ben boşayacağım” diyor. Suzan Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’nına gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” diyor, o da geçiyor. Ferit dediğimiz İstanbul Emniyet Müdürü! Sizce bunun tahlil edilmesi gerekmez mi! Adam geliyor, evden içeri giriyor, eşi arka odaya gidiyor.
Sizce bunun nedeni ne?
Benim Adnan Bey’in ilişkilerine yönelik bir rahatsızlığım yok. Bir tabiat kendini böyle ortaya koymuş. Ama kadının kocası oradayken gitmesi... Kadının kocasına “Sen arka odaya geç” demesi. Bu nasıl bir kadın? Mahkeme zabıtlarında vardır; savcı sorar; “Nasıl tanıştınız” diye. O da başlar anlatmaya; “Kocamı Bitlis’e tayin etmişlerdi. Bir arkadaşım da Adnan Bey’le temasımı temin etti. Adnan Bey beni aradı, geldi, bende kaldı, ertesi gün kocamın İstanbul’da kalması sağlandı...”
Bugünkü siyasetçiler ilişkileri ucuzlattı!
Eski siyasetçilerin ilişkileri ile bugün kasetleri çıkanlarınki arasında fark var mı?
Fatin Rüştü Zorlu’nun da birlikte olduğu bir Vuslat Hanım vardır. Bir büyükelçinin eşiydi. Kürşat Başar’ın “Başucumda Müzik” romanında bahsi geçen kadın... Tarihimizde böyle çok örnek vardır. Bugünkülere gelince...
Şimdikiler ucuza düştüler. Eskiden bir siyasetçi, üst düzey bir bürokrat vasfı olmayan bir kadınla birlikte olmazdı. Hepsi vasıflıydı kadınların. Ayhan Hanım opera sanatçısıydı!







Adnan Menderes ve 2 Yasak Aşkı
Adnan Menderes'in kadınlarla olan ilişkileri geçmişten günümüze sürekli gündem oluyordu fakat 2 kadın adından sık sık söz ettiriyordu.Bunlardan ilki Ayhan Aydan diğeri ise Suzan Sözen...
Gelin birlikte bu ilişkilerin küçük detaylarına bakalım. Adnan Menderes'in yaşadığı ilişkiler birçok gazete ve dergide,hatta yargılandığı Yassı ada'da bile konuşulmuştu. Biz de Adnan Menderes'in Ayhan Aydan ve Suzan Sözen ile yaşadığı ilişkiyi ele almak istedik.
Adnan Menderes, Berrin Menderes'le genç yaşında evlendi ve bu evlilik aşk evliliğin den ziyade görücü usulüyle yapılmış bir birliktelikti.
Evliliği süresince kadınlarla ilişkileri olsa da en çok gündem olan Ayhan Aydan ve Suzan Sözen ile yaşadığı ilişkiydi. İlk olarak Ayhan Aydan ile olan birlikteliklerine bakalım.
Sıradan ilişkiler yaşarken birden karşısına güzeller güzeli başarılı opera sanatçısı bir kadın çıktı. Adı Ayhan Aydan. Menderes'in aşkı tam anlamıyla hissettiği kadın...
O dönemde Aydan 25 yaşlarında, Menderes de 50'li yaşlarındaydı.
Birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki ikisinin de evli oluşu, Adnan Menderes'in ülkenin Başbakan'ı oluşu umurlarında değildi. Açık bir şekilde aşklarını yaşıyorlardı.
Ayhan Aydan'ın eşini yurt dışına göndermesi, birlikte davetlere gitmeleri hiç kimsenin umurlarında olmadığının da kanıtı diyebiliriz.
Menderes'in yakın çevresi her ne kadar Ayhan Aydan'la birlikte olmasını istemese de o aşkından vazgeçmedi.
Arkadaşları onu başka eğlence ortamlarına dahil etse de istedikleri olmadı. Aklının bir köşesinde Ayhan Aydan yer etmişti.
Onu öyle çok seviyormuş ki, Ayhan Aydan'ın küpesi kaybolduğunda gazino kapatıp korumalarıyla birlikte küpenin peşine düştüğü bile olmuş...
Fakat Menderes,İstanbul günlerinde Suzan Sözen isimli bir kadınla tanıştı ve bu tanı şıklık daha sonrasında da ilginç olaylara neden oldu.
Suzan Sözen daha 17 yaşında genç bir kadınken iş insanı Nejat Verdi'yle bir evlilik yapmıştı.
Adnan Menderes'le tanıştıklarında emniyette görevli Ferit Sözen’le evliydi.
Kocasının Gümüşhane'ye olan tayinini iptal ettirmek için Adnan Menderes'le ilişki kurduğunu ve bu ilişkiyi de kocasının bildiğini açık açık söylemişti.
 “Kocam o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik.Burada kalmak için çok çalıştık.Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım.Bir gün Tarabya’da,Piliç Osman (Osman Aytuğ) ile tanıştım.Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını ve beni Menderes ile tanıştırabileceğini söyledi.Ertesi gün,Mende res telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvafakat etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam başvekilin gittiğini anlar, dönerdi.”
Haliyle bu ilişkiden rahatsız olan Ayhan Adnan, Menderes'le olan bütün ilişkisini bitirdi ve Menderes'in tüm barışma çabalarına rağmen onu affetmedi.
Her ne kadar ayrı olsalar da Menderes'in yargılandığı Yassıada'ya gitti ve ifade verdi. İşin acı tarafı da Menderes'in eşi Berrin Menderes de ifade vermek için oradaydı.
Acı tarafı diyoruz çünkü mahkeme heyeti Berrin Menderes'in ifade verdikten sonra salondan çıkmasına izin vermeyip Ayhan Aydan'ın ‘Sevdim ve ondan bir çocuk sahibi olmak istedim.’ cümlesini ve ilişkilerinin ayrıntılarını duymak zorunda bırakmıştı.



ADNAN MENDERES VE METRESLERİ...
BİLLÛR../...
 (Can Dündar'ın Adnan Menderes'in metresi Ayhan Adan'la ilgili yazısı ve tartışmaya katılan Karakoyunlu'nun görüş beyanına dayanarak yazılmıştır)
Öncelikle;ülkede  bütün sıkıntılar bitti,can sıkıntısından  Adnan Menderes'in metres lerine mi geldik?
Madem öyle;
Evliyken,kocasını yan odaya göndererek sevgilisiyle içeride aşna fişne yapan evli kadınlara toplumumuz malum sıfatı uygun görmüştür (.....).Hele evliyken,  kocasın dan bile boşanma edebinin,icabını yerine  henüz getirmeden bir de çocuk isteyenlere  artık ne tür sıfatları uygun görürsünüz bilmiyorum,katmerli çiçek uygun olurdu herhal de.... Kadının opera sanatçısı olması,yaşanılan pespayeliği hafifletiyor mu???  İlişkileri ayyuka çıkınca neden boşanmadılar? Yok bilmem neresini yıkarmış ta.... Onur,erdem,haysiyet, şeref bunlar bir toplumda  sadece sıradanlara reva görülen sıfatlarmıdır???
Ama bu kadınların hiç toplumdan utanma ve sıkılma olmadan, o günkü basında bile bu ilişkilerin yer alacak şekilde yaşamaları, genel toplum ahlakında kabul görülebile cekmiş gibi gösterilmesi de, ayrıca toplum değerlerini küçümsemektir!.
Bu tür davranışların topluma normal ,çok onurlu,vakar duruş gibi yutturulmaya çalışıl ması da toplum üzerinde yürütülen bir, ahlaki yozlaştırma operasyonudur. Çok özür dilerim, ama Menderesin bu ahlaksız davranışları, o zaman bunlara şahit olan toplu mumuz tarafından son derece itici, toplumu rencide edici davranışlar olara görülmüş tür! Hele birde ülkeyi yönetsin diyerek ellerine teslim ettiğiniz bir insanını böylesi ahlak zafiyeti asla kabul edilebilmiş değildi! Bunu, o dönemde yaşamış  babalarınıza ve annelerinize sorun. Çünkü  o günlerde hala Türk toplumunun  değerleri vardı. Bir toplumun değerleri  o toplumun geri kalmış olması demek değildir, bilakis toplumlar değerleri ile varlıklarını devam ettirirler. Menderes döneminde, toplum hala Cumhuri yetin fazilet olduğuna inananların ve ona göre erdemli yaşayanların çoğunlukta oldu ğu bir dönemdi!
Menderes'in eşinin de bunları çok normal gibi karşılaması, her onurlu kadın gibi  kocasından boşanmaması ve daha da kötüsü, kabul ederek birde kocasının metreslerini,  isimleriyle hitap ederek onurlandırması veya "o" kadın diyerek aşağılaması, ayrıca tartışılacak bir konu...
Gelelim başrolde oynayan katmerli çiçeklerin  kocalarına,
Bir erkek;karısı içerideki odada, sadece başbakan olma  sıfatıyla sevgilisi olan adam la çekincesiz aşna fişne yapıyorsa ve karısının,gözüne baka, baka boynuzlattığı  bu adamlar, buna razı oluyorsa ve hiç bir şey olmamış gibi evliliklerine devam edebiliyorlarsa ve   erdemli her erkeğin yapacağı gibi, gidip soluğu mahkemede boşanmak için almıyorlarsa, herhalde buna da uygun bir sıfat vardır...
Son olarak Menderes'e gelirsek;
O sadece evli kadınların ırzına geçmekle kalmadı, hayır Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin kuruluş felsefesinin de ırzına geçmeye çalıştı! Bizi,Amerika’nın boynunda tasmalı uşağı yaptı...Toplumun bütün değerlerini sarstı! Kendini, her şeyin üstünde görme ve daha da kötüsü demokrasi ekseninden tamamen çıkıp,diktatorya kurmak gibi bir gafle te düştü!!! Bugün yaşadığımız her türlü ve her alandaki yozlaşmanın, temellerini attı! Ve daha bir çok şeyin ...(Düşünün ki,Menderes Ayhan Adan'ı, babasından ister gibi kocasından istiyor!)
Bir ilave de Karakoyunlu'ya,
Lafa bak?!?  Şimdikiler ucuza düştüler.Eskiden bir siyasetçi, üst düzey bir bürokrat vasfı olmayan bir kadınla birlikte olmazdı. Hepsi vasıflıydı kadınların. Ayhan Hanım opera sanatçısıydı!
Özür'ü kabahatinden büyük! Evli bir Başbakan ve evli bir  çok kadınla  aleni, basının kalemine düşecek şekilde, toplumdan da  hiç çekinme olmadan  devletin en üst kade mesinde pespayece ilişkiler yaşamasının üst düzeyi mi olurmuş??? Kendi iktidarını, canı istediği evli veya evli olmayan kadını elinde tutup götürerek ırzına göz dikmenin zevki sefa koltuğunu koruyabilmek için, hilafeti bile topluma istettirmenin alt düzeyi veya üst düzeyi olmaz! Biraz daha iktidarda kalabilseydi, Lordlar gibi gözüne kestirdi ği her gelinlik  kızı bile, damat'tan evvel koynuna almayı isteyecek kadar, ırzına göz dikecekti herhalde.....
Bu tür çoklu ilişkilerin ve bu düşünce ürünü davranışların, çok normal, onurlu haysiyet li davranışlar  gibi topluma sunulmasının sonucunda, işte birileri de  yakın zamanda çıkar, 3-4 kumanın yani metres resmi nikahla, karı olarak alınmasının kanun teklifiyle gelir... Doğu da  genel kabul görerek yaygın olduğu gibi, bir adamın 20-25 çocuğunun olması, önü alınamayan nüfus artış sonucunda yokluk, işsizlik gibi olumsuzlukların temelinde yatan, 3-5 karılı adamların evlerinde fareler gibi ha bire çocuk üretmesinin bütün toplumda yaygınlaşmasından başka bir herzeye yaramaz!
Hadi oradan!  Menderes'in bilmem ne ilişkilerini ısıtıp, ısıtıp tartışma yaratacak şekil de  getirmenin ne alemi var? Bugün ülke olarak içinde bulunduğumuz kalitesizlerin, düzeysizlerin, karaktersizlerin,  hırsızların, yalancıların, cumhuriyet düşmanlarının, Türk Devleti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarının , hepsinden öte Türk düşmanlarının ellerinden nasıl kurtulacağız ona bakalım!  Ama öncelikle, madem konumuz geçmiş tarihimiz, o zaman birileri ders alsınlar!
Saygılar
Billûr   31.08.2009
Menderes'in bebeği bu mezarda yatıyor
15 Şubat 2006
Ayhan Aydan'ın Başbakan'dan olan bebeği doğumdan 9 saat sonra öldü. Aydan'ın 'dünya'sı, Cebeci'de kuytuda bir mezar, dosyada bir rakam, bir sahte isim olarak kaldı
9 saat yaşadı, cesedi makam aracıyla taşındı. Gizlice gömüldü! "Güzel, ama bu ger danda güzel..."Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştı. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken hiçbir şeyden çekinmiyordu.Ayhan Aydan'ın kardeşi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşıydı.İlişki, Cumhurbaşkanı Bayar'ın kulağına da gitmiş, o da "Muhalefetin kulağına gider" diye bu ilişkinin bitmesini istemişti.Zaten bunca bilinen bir ilişkinin hâlâ açığa çıkmaması şaşılacak şeydi. Nihayet muhalefet bu "önemli koz"u keşfetti.Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını istedi.Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurdu. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın duvarında 2 günlük bekleyiş hüsranla sonuçlandı. Başbakan gelmedi.Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, daha kolay bir yol buldu. Ayhan Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu istedi. Eve girdi. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran Menderes fotoğrafını gördü ve deklanşöre bastı.Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardı:"Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma..." Başbakan Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara'da Marmara Köşkü'nün terasında kutladılar. Şampanyayı bizzat Menderes patlattı. Sevdiği kadına aqua marin taşlı bir kolye almıştı. Hatta evde boynuna takarken Ayhan Aydan'ın arkadaşı Sevim Apaydın "Ne güzel kolye" demiş, Adnan Bey, espriyle karşılık vermişti: Aranan koz bulunmuştu. Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu'ya dağıtmayı düşündü. Gazeteci Emin Karakuş, haberi Ayhan'ın arkadaşı Sevim Apaydın'a fısıldadı. Aydan hemen Başbakan'ı haberdar etti. Menderes köpürdü. Telefonda,"Ahlaksızlık bu" diye bağırdı, "Özel hayata girmek neymiş, göstereceğim onlaraÖ"Ancak ondan önce İnönü gösterdi onlara...Erim'in planını duyunca bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyledi. "Bu bahsi gömün, bir daha da açmayın" diye tembihledi. İnönü devrede Ayhan Aydan çocuk istiyordu; hem de delice... 1952 ve 1953'te iki kez Başbakan'dan hamile kalmış, iki hamilelik de düşükle sonuçlanmıştı. İkisinde de Aydan'a, Başbakan'ın yakın dostu, bakanı, jinekolog Dr. Mükerrem Sarol müdahale etmişti.1954 kışında yeniden hamile kaldı. Bu kez mutlaka doğurmak istiyordu. Yakın bir arkadaşının deyimiyle "en büyük hatası bu oldu".Başbakan durumdan haberdar olduğunda çok geçti. Cenin, artık alınamayacak kadar büyümüştü. Müdahale hayati tehlike doğurabilirdi.Menderes çaresiz "Doğur o zaman" dedi.Aydan, evine çekildi. O günden sonra sadece, karnındaki "Dünyam" adını verdiği bebekle ilgilendi. Hamile halini sevgilisi görsün istemedi. O dönem görüşmeyi kestiler.Ve Başbakan, o ara İstanbul'da kendisine yeni bir sevgili buldu.Yeni sevgili, İstanbul Emniyet Müdürü'nün eşi Suzan Sözen'di. Yeni bir kadın Aydan, bebeği İsviçre'de doğurmak istiyordu. Menderes, telefonda "Hayır, burada kal" dedi. Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Fahri Atabey'i Aydan'la ilgilenmekle görevlendirdi.Bebek, 18 Haziran akşamı, 8 aylıkken geldi. Sancılar başladığında Aydan evde arkadaşlarıyla bezik oynuyordu. Hemen doktor çağırdılar. Evdekiler el ve ayaklarından tuttu, Dr. Alaattin Orhon, müdahaleyi yaptı. Ancak bebek tersti. Müdahale sırasında kolu kırıldı. Üstelik boynuna ve ayaklarına kordonlar sarılmıştı. Menderes'i aradılar. İstanbul'daydı. Bebek acı çekiyordu. 9 saat uğraştılar. Yaşatamadılar.Sabaha karşı 3'te Aydan'ın "dünya"sı karardı. Sevdiği adamdan sonra, ondan olma bebeğini de kaybetmişti.19 Haziran 1955 sabahı Zeynep Kamil'in Başhekimi Dr. Fahri Atabey geldi. Başbakan'ın şoförü Hayri'yle birlikte bebeği aldılar. Makam arabasına koydular. Cebeci Asri Mezarlığı'na götürdüler.Ölüm kütüğüne "Fevzi oğlu Ahmet Aydan" olarak kaydedildi."Doğduğu gün", "öldüğü gün" ve "gömüldüğü gün" aynıydı:19 Haziran 1955.Adresi: Yenişehir, Olgunlar Sokak, 17/5-AnkaraÖlüm Sebebi: Kalp yetmezliği... 560 ada, 688 parsel...Dosyada "ada parsel" numarasının yanındaki çarpı işareti bebeğin "meccanen" yani bedava gömüldüğünü gösteriyordu. Bu, "kimsesiz"lik alametiydi.O yüzden 1970'lerde üstüne başka bir kimsesiz gömüldü. 1984'te de mezar yeri Sultan Yıldırımoğlu'na tahsis edildi."Dünyam" hâlâ Cebeci mezarlığının en ücra köşesinde, yarım asır önceki bir aşkın ölü meyvesi olarak yatıyor. "Dünyam" karardı YASAK AŞK YASSIADA'DA Ayhan Aydan, Menderes'in ve bebeğinin ardından 1957'de de büyükannesini kaybedince 6 aylığına Hamburg'a gitti. Gitmeden Menderes'e bir mektup yazıp bu ayrılık için "Belki geç bile oldu" dedi.Bir daha hiç baş başa görüşemediler.Ama hep telefonlaştılar.27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan hemen Menderes'i aradı. Başbakan Eskişehir'deydi. Endişeli bir ses tonuyla, "Yarım saate kadar çıkıyoruz" dedi.Bu, son konuşmalarıydı. Mahkemede yiğit bir kadın 27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan'ı Yassıada'ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı. O zaman Ayhan Aydan akla geldi.Askerler önce Menderes'i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için "zina" davası açmayı düşündüler. İstanbul Müftüsü'nden bu konuda fetva istediler.Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, "Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir" ("taşlanarak öldürülmektir") fetvasını verdi. Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes'in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan'ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes'in azmettirmesiyle Dr. Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur "Bebek Davası" açıldı.Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.Ön soruşturmada Menderes, -basının tabiriyle- "Ayhan Aydan'la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti." Zina için fetva Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in gizli celse talebine rağmen "ibret için" açık yapıldı. Devrik Başbakan'ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, bir ara Savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı. Üzerinde "Tarihi vesikalar" yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes'e ve kameralara doğru sallayıp "Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakanlık'ta?" diye sordu.Amaç, külotu Menderes'in eline verip fotoğrafını çekmekti. Bu skandal Başbakan'ın avukatı Burhan Apaydın'ın devreye girmesiyle önlendi. Kasadaki kadın külotu İş kötüye gidiyordu. Duruşmada 18 tanık dinlendi. Şimdi sıra "asıl tanık"taydı. Onun konuşması Menderes'i ya mahkûm ya beraat ettirecekti.Ve o, bej döpiyesiyle mahkeme dışında Milliyet'ten, "Bebek davası" haberlerini okuyordu.Geldi, tanık kürsüsüne geçti ve sessizliğe bürünen salonda şunları söyledi:"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?"Bu soru, duruşmayı bitirdi. Devrik Başbakan'ın yiğit sevdalısının, kaybettiği sevgilisine ve bebeğine sahip çıkması hem mahkemeyi hem kamuoyunu etkilemişti.Açılan onca dava içinde Menderes'in beraat ettiği tek dava "Bebek Davası" olacaktı. Asıl tanık Menderes asılınca Ayhan Aydan perişan oldu. Şimdi hem yalnız hem parasızdı. Başbakan'ın aldığı Kalender'deki evde oturmak kısmet olmamıştı. Gelirlerine el konmuş, hesabı dondurulmuştu. Adnan Menderes'in hediye ettiği, üzeri "A" ve "M" harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme'deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri çevirmişti. 1962'de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını bırakmıyordu.Menderes'in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu. Oysa daha büyüğü vardı:1963'te 15 yaşındaki oğlu Aydan'ı Londra'da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti. Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar da vefat edince 1970'lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara'dan taşındı.İzmir'e yerleşti.1982'de yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995'te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden yalnızlığa gömüldü.Şimdi 82 yaşında İzmir'de, çoğu acı, azı tatlı anıları ve yakın arkadaşlarıyla yaşıyor. Sonra ne oldu?
Can Dündar


'Menderes'le yattım, kocamı kurtardım'
BUKET AŞÇI
Adnan Menderes'in aşk yaşadığı kadınlardan biri de Suzan Sözen'di
Genç bir kadın. Henüz 25 yaşında. Bir gece, bir davette başbakanla tanışıyor. Daha doğrusu başbakan onu uzaktan görüyor, elinden tutuyor ve bahçeye çıkarıyor. Sonra saatlerce dolaşıyorlar. Film gibi değil mi? Opera sanatçısı Ayhan Aydan ve Adnan Menderes’in tanışmaları aynen böyle cereyan ediyor...
Ancak Ayhan Aydan, bu ilişkiyle ilgili adeta sessizlik yemini etmişti. Birkaç istisna dışında kimseyle konuşmamıştı. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz Karakoyunlu’ydu. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştı.
Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk.
Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı
Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi?
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan... Ama darbe yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi...
Neden?
Adnan Bey, onunla tanışmadan önce de çapkındı. Hatta 1946’da dönemin derin devleti, Adnan Bey henüz başvekil değilken, çok iyi bir hatip, çok iyi muhalefet yapıyor diye “Nedir bu adamın hayatı, araştırın” demiş ve sevgilisi Mukaddes Hanım’la hangi saatte ne yapıyor öğrenilmişti. Bunlar devlet zabıtlarında vardır.

Ayhan Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl karşılıyor?
Çevresindekiler Adnan Bey’in ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, Adnan Bey’i onu o kadar seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani “Eşini boşa, beni al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de başbakan sevmeye hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk kadını otoriteyi sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli bir hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan Bey’den bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy gibi.”
Her ne kadar Ayhan Hanım aşık olsa da bu çok zor bir ilişki. Onu bu ilişkide tutan ne?
Ayhan Hanım, o sırada 25-26 yaşında. Adnan Bey ellilerinde... Onun yanında yaşadığı mutluluğu çok iyi tarif edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan Hanım “Küpem kayboldu” diye anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki gazino kapatılıyor, korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin taşını arıyorlar. Ayhan Hanım “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı”
demişti.
Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı
Tanışmaları da film gibi...
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge’nin düzenlediği davette tanışıyorlar. Kendisinin ifadesiyle, 1950 senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, kalabalığın içinden Ayhan Hanım’ı görüyor.
Yanında da Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat Bey’in yeğeni” deyince hiçbir şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, sonra da “Aaa, burada duman çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece boyunca dolaşıyorlar. Adnan Bey hiç elini bırakmıyor.
Hollywood çekse “Amma abartmışlar” deriz. Başbakan gelecek, genç kadını kalabalıkta görecek, elinden tutacak, herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi dolaşacaklar...
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni arayacağım diyor ve aramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir otomobil hediye ediyor. Şoförüyle... “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” diyor. Çünkü Ayhan Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri değil, aşikar bir kıskançlık değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben bu arabayı bir latife yaparak yüz görümlüğüne benzetirim.
Eşi Ferit önemli bir müzisyendi!
Ama bu arada sadece Adnan Menderes değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşlileri’nden) Hasan Ferit Alnar’la...
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. Yani annesi evde oluyor. Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir başkasıyla evliyken cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor “Boşanma talep edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben konuşurum” diyor ve onu kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor.
Ferit Bey de çok önemli, değerli biri. Çok zor bir durumda kalmış...
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses... Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! Halbuki onun mesleki tecrübesi diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka eğitim görmüş bir adamdı, Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü.
Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü
Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi bir kadersizliği vardı...
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da bir trafik kazasında öldü. Adnan Bey’in son yıllarına denk gelir ölümü. İlişkiye başladıklarında çocuk da 6 yaşındadır.
Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok dirayetli bir kadın... Doğması muhtemel bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey bunu uzun süre reddediyor. Ama Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, “Doğur” diyor.
Bebekleri erken doğdu...
Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor?
Ayhan Hanım’ın kendisinden dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. “Doktorların yapabileceği bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ben evde doğurmuştum” dedi. Erken doğum çünkü.
Hastaneye niye gitmiyor?
Hadisenin duyulacağını, Adnan Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan Bey’e intikal edince o da Dr. Alaattin Bey’in yanı sıra en yakın arkadaşlarından Mükerrem Sarol’u da (o da jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin Başhekimi Fahri Atabey’i de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını görüyorlar. Kuvöz olsaydı bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda geçirmeden Cebeci Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da sanırım Ayhan Hanım’ın ismiyle yazıyorlar.
Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında roman yazmanızın, bizim bu röportajı yapmamızın nedeni?
İlişki içindeki duruşu ama en önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor muydu?” diye soruyorlardı. Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ifadedir. İhtilal mahkemelerini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr iradesi. Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada biterdi Ayhan Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de ben bunları anlatırdım.
Ayaklarını yıkardı...
Adnan Bey, çok da kıskançmış...
Hem de nasıl. Hanımefendinin anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda hafifçe hissettirdim. Ama neredeyse şiddet gösterecek kadar.
Ailesini kaybetmiş bir hukuk fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım istemesi üzerine Adnan Bey’in “Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi kastediyorsunuz?
Evet. Kadını “Sen nereye gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, yırtılıyor, neredeyse çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne istifasını hazırlayıp koyuyor.
Yani evinin kadını olmasını, onun için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve geldiğinde de ayaklarını yıkamasını istiyor.
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde başka koşullarda yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ayaklarını yıkıyor olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil.
Celal Bayar galalarına giderdi
Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor?
Gururlandığı yerler var. Mesela “Benim primadonnası olduğum her operanın galasına cumhurbaşkanı geldi” derdi. Adnan Bey gelmiyor! Onun operada tek fotoğrafı yoktur. Ama Celal Bayar gidiyor. “Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, fotoğraf çektirdi” diye anlatmıştı. Yani cumhurbaşkanı bu ilişkiden haberdar; “Gideyim şu kızı bir de ben göreyim” diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup gazetecilere “Çekin bakalım fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim başbakanıma layık bir değerdir!”
Biri hanım, diğeri o kadın!
Olanlar karşısında Berrin Hanım ne hissediyor sizce?
Bir rahatsızlık hissettiği şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti; Ayhan Hanım’ın bahsi geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan Sözen’in adı geçtiğinde ise “O kadın” deniyor. Bu iki tanım arasında Lut gölü ile Everest tepesi kadar fark vardır. Oğluyla da konuştum, Aydın Bey’le parlamento arkadaşlığım vardı, bu ilişki hakkında en ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir olaydır, tarafları ilgilendirir, her ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın Bey’in olgun kişiliğini yansıtır.
Suzan Sözen bir şehvet fırtınasıydı
Suzan Sözen nasıl biriydi?
Lacivert gözlü bir kadındı. Bir kere Maçka’da gördüm. Bir haziran günü güneşin en yoğun olduğu saatte gökyüzü ne kadar maviyse gözleri o kadar mavileşiyor, gece bastığı zaman ne kadar lacivert olursa o kadar lacivert oluyordu. Çok güzeldi. Hafif göğüs çatalı göstermeye meraklıydı. Seksi görünen bir kadın havasından çok, sakin görünen bir şehvet fırtınasıydı. Çok güzel omuzları vardı. Dorothy Lamour’a benzerdi...
Suzan Hanım da evli değil mi? Onun da eşinin adı Ferit...
Adnan Bey’in çok enteresan bir yanı var. Bence bunu psikologların tahlil etmesinde fayda var. Beraber olduğu kadınların kocaları evdeyken bile onları ziyarete gidiyor. Düşünsenize Ayhan Hanım’a “Seni kocandan ben boşayacağım” diyor. Suzan Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’nına gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” diyor, o da geçiyor. Ferit dediğimiz İstanbul Emniyet Müdürü! Sizce bunun tahlil edilmesi gerekmez mi! Adam geliyor, evden içeri giriyor, eşi arka odaya gidiyor.
Sizce bunun nedeni ne?
Benim Adnan Bey’in ilişkilerine yönelik bir rahatsızlığım yok. Bir tabiat kendini böyle ortaya koymuş. Ama kadının kocası oradayken gitmesi... Kadının kocasına “Sen arka odaya geç” demesi. Bu nasıl bir kadın? Mahkeme zabıtlarında vardır; savcı sorar; “Nasıl tanıştınız” diye. O da başlar anlatmaya; “Kocamı Bitlis’e tayin etmişlerdi. Bir arkadaşım da Adnan Bey’le temasımı temin etti. Adnan Bey beni aradı, geldi, bende kaldı, ertesi gün kocamın İstanbul’da kalması sağlandı...”
Bugünkü siyasetçiler ilişkileri ucuzlattı!
Eski siyasetçilerin ilişkileri ile bugün kasetleri çıkanlarınki arasında fark var mı?
Fatin Rüştü Zorlu’nun da birlikte olduğu bir Vuslat Hanım vardır. Bir büyükelçinin eşiydi. Kürşat Başar’ın “Başucumda Müzik” romanında bahsi geçen kadın... Tarihimizde böyle çok örnek vardır. Bugünkülere gelince...
Şimdikiler ucuza düştüler. Eskiden bir siyasetçi, üst düzey bir bürokrat vasfı olmayan bir kadınla birlikte olmazdı. Hepsi vasıflıydı kadınların. Ayhan Hanım opera sanatçısıydı!


1 yorum:

  1. Harrah's Cherokee Casino & Hotel - Mapyro
    Find 속초 출장마사지 the 충청남도 출장샵 best prices on Harrah's Cherokee 서귀포 출장샵 Casino & Hotel 오산 출장마사지 in Cherokee, NC near Atlanta and 보령 출장안마 Grantee. Book now - online with your phone.

    YanıtlaSil