M.Kemal Samsunda


Samsun’a çıktığım gün genel durum ve görünüş
1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.Ülkenin genel durumu ve görünü şü şöyledir :
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup,I.Dünya Savaşı’nda yenilmiş,Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış.Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda.Milleti ve memleketi I.Dünya Savaşı’na sürükleyenler,kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memle ketten kaçmışlar.Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış,şah sını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa ‘nın başkanlığındaki hükümet aciz,haysiyetsiz ve korkak.Yalnız padi şahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri her hangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar.Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’ da.Adana iIi Fransızlar;Urfa, Ma raş,Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş.Antalya ve Konya’da İtal yan askerî birlikleri,Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor.Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette.Nihayet,konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce,15 Mayıs 1919’da,İtilâl Devletleri’ nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir’e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışı yorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki,İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Hey’eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç’ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu,Mavri Mira Hey’eti’nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey’eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zazen Efendi de,Mavri Mira Hey’eti ile birlikte çalışıyor.Ermeni hazır lığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor.Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahille rinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul’daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
Bunlara karşı düşünülen kurtuluş çareleri
Durumun dehşet ve korkunçluğu karşısında,her yerde,her bölgede birtakım kimseler tarafından kurtuluş çareleri düşünülmeye başlanmıştı.Bu düşünce ile yapılan teşeb büsler birtakım kuruluşlarıdoğurdu.Örnek olarak,Edirne ve çevresinde Trakya – Paşaeli adıyla bir dernek vardı.Doğuda Erzurum’da ve Elâzığ’da Rele genel merkezi İstanbul’da olmak üzere Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i hukuk-ı Milliye Cemiyeti kurul muştu. Trabzon’da Muhafaza-i Hukukadında bir dernek bulunduğu gibi,İstanbul’da da Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti vardı.Bu dernek merkezinin gön derdiği temsilcilerle,Of ilçesinde ve Rize sancağında da şubeler açılmıştı.
İzmir’in işgal edileceği konusunda Mayısın on üçünden beri açıktan belirtiler görmüş olan İzmir’deki bazı genç vatanseverler,ayın 14/15’inci gecesi,kendi aralarında bu acık lı durumla ilgili görüşmeler yapmışlar;bir oldubittiye geldiğine şüphe kalmayan Yu nan işgalinin ilhakla sonuçlanmasına engel olma kararında birleşerek,Redd-i İlhak ilkesini ortaya atmışlardır.Aynı gece,bu ilkenin yaygınlaştırılmasını sağlamak üzere İzmir’de Yahudi Maşatlığı’na toplanabilen halk tarafından bir gösteri toplantısı yapıl mışsa da,ertesi gün sabahleyin Yunan askerlerinin rıhtımda görülmesiyle,bu teşeb büsten beklendiği ölçüde sonuç alınamamıştır.
Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri
Bu derneklerin kuruluş amaçları ve siyasî hedefleri hakkında kısaca bilgi vermek uy gun olur görüşündeyim.
Trakya Paşaeli Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden bazıları ile daha İstanbul’da iken görüşmüştüm.Bunlar,Osmanlı Devleti’nin çökeceğini çok kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorlardı.Osmanlı vatanının parçalanma tehlikesi karşısında,Trakya’yı,mümkün olursa,buna Batı Trakya’yı da ekleyerek ve bir bütün olarak İslâm ve Türk topluluğu halinde kurtarmayı düşünüyorlardı.Fakat bu amacı gerçekleştirmek üzere ogün için akıllarına gelen tek çare, İngiltere’nin,bu mümkün olmazsa,Fransa’nın yardımını sağlamaktı.Bu maksatla bazı yabancı devlet adamları ile temas kurma ve görüşme im kânları da aramışlardı.Amaçlarının bir Trakya Cuınhuriyeti kurmak olduğu anlaşılı yordu.
Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluş amacı da (tüzükleri nin 2.maddesi),Doğu illerinde oturan bütün halkın dinî ve siyasî haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak,bu illerdeki müslüman halkın tarihî ve millî haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak,Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların sür’atle cezalandırılmalarını iste mek.Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek,savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa,hükûmet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldi ğince çare aramaktan ibaretti.
İstanbul’daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak, Erzurum şubesi,Doğu illerinde Türk’ün haklarını korumakla birlikte,Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilâsına kadar korunduğunu,buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldı ğını;hattâ verilen emre aykırı olarak,göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yap maya karar veriyor (Erzurum şubesinin basılı bildirisi )
Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı MiIliye Cemiyeti’nin Erzurum şubesini ilk olarak kuran kimseler,Doğu illerinde yapılan propagandalar ile bunların hedeflerini, Türk lük,Kürtlük – Ermenilik meselelerini bilim, teknik ve tarih açılarından inceleyip araş tırdıktan sonra,ilerideki çalışmalarını şu üç noktada topluyorlar (Erzurum şubesinin basılı raporu) :
1. Kesinlikle göç etmemek,
2. Derhal ilmî, iktisadî ve dinî bakımlardan teşkilâtlanmak,
3. Saldırıya uğrayacak Doğu illerinin her köşesini savunmada birleşmek,
Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin İstanbul’daki yönetim mer kezinin,medenî ve ilmî yollara başvurarak maksada ulaşabileceği konusunda fazla iyimser olduğu anlaşılıyor.Gerçekten de bu yolda çalışmalar yapmaktan geri durmu yor.Doğu illerindeki müslüman unsurların haklarını savunmak üzere I.e Pays adında Fransızca bir gazete yayınlıyor.Hâdisât gazetesinin çıkarma hakkını alıyor.Bir yandan da İstanbul’daki İtilâf Devletleri temsilcilerine ve İtilâf Devletleri Başbakanlarına muhtıra veriyor:Avrupa’ya bir hey’et gönderme teşebbüsünde bulunuyor.
Bu açıklamalardan kolaylıkla anlaşılacağını sanırım ki,Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce,Doğu illeri nin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor.Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihî haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmî ve tarihî belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren bar barlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır bası yor.İşte bundan dolayıdır ki,dernek,aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürü yerek tarihî ve millî hakları savunmaya çalışıyor.
Karadeniz sahilindeki bölgelerde de bir Rum Pontus hükûmeti kurulacağı korkusu vardı.Müslüman halkı Rumların boyunduruğu altında bırakmayıp onların yaşama ve var olma haklarını koruma gayesiyle,bazı kimseler Trabzon’da da ayrıca bir dernek kurmuşlardı.
Merkezi İstanbul’da olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin amacı ve siyasî hedefi adından anlaşılmaktadır.Her halde merkezden ayrılmak gayesini gü düyor.
Memleket içinde ve İstanbul’da milli varlığa düşman kuruluşlar
Kurulma yolundaki bu dernekler dışında,memleket içinde daha başka birtakım der nek ve kuruluşlar da ortaya çıkmıştır.Bunlar arasında Diyarbakır,Bitlis,Elâzığ ille rinde,İstanbul’dan idare edilen Kürt Teali Cemiyeti vardı.Bu derneğin amacı yabancı devletlerin himâyesi altında bir Kürt devleti kurmaktı.
Konya ve dolaylarında İstanbul’dan yönetilen Tealî-i İslâm Cemiyeti’nin kurulmasına çalışılıyordu. Memleketin hemen her tarafında itilâf ve Hürriyet,Sulh ve Selâmet Ce miyetleri de vardı.
İngiliz muhipleri cemiyeti
İstanbul’da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardı.
İstanbul’da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan,İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın.Bence,bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile,kendi çıkarlarının korun ma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağla makta arayanlardır.Bu zavallıların,İngiliz Devleti’nin Osmanlı Devleti’ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları,üzerinde düşünülmeye değer.
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin,Damat Ferit Paşa,Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal,Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu.Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletin den bazı macera heveslileri de vardı.Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre,derneğin başkanı Rahip Frew idi:
Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı.Biri açık yönü ve usulüne uygun teşeb büslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi.Öteki de gizli yönüydü.Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi.Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak,millî şuuru felce uğratmak,yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler,derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi.Sait Molla ‘nın derne ğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir.Bu dernek hakkında söylediklerim,sırası geldikçe yapaca ğım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.
Amerikan mandasını isteyenler
İstanbul’da erkekli kadınlı ileri gelen bir kısım kimseler de gerçek kurtuluşun Ameri kan mandasını sağlamakta olduğu görüşünde idiler.
Bu görüşte olanlar,düşüncelerinde çok direndiler.En doğru yolun kendi görüşlerinin benimsenmesinde olduğunu ispata çok çalıştılar.Sırası gelince bu konuda da bazı açık lamalar yapacağım.
Ordumuzun durumu
Genel durumu ortaya koyabilmek için ordu birliklerinin nerelerde ve ne durumda olduklarını da açıklamak isterim.Anadolu’da başlıca iki ordu müfettişliği kurulmuştu.
Ateşkes anlaşması ilân edilir edilmez,birliklerin savaşçı erleri terhis edilmiş,silâh ve cephanesi elinden alınmış,savaş gücünden yoksun bir takım kadrolar haline getiril miştir.
Merkezi Konya’da bulunan İkinci Ordu Müfettişliği’ne bağlı birliklerin durumu şöyle idi:Bir tümeni (41’inci Tümen) Konya’da,bir tümeni de (23’üncü Tümen) Afyonkar ahisarı’nda bulunan 12’nci Kolordu, karargâhıyla Konya’da bulunuyordu.İzmir’de esir olan 17’nci Kolordu’nun,Denizli’de bulunan 57’nci Tümeni de bu kolorduya bağlan mıştı.
Bir tümeni (24’üncü Tümen) Ankara’da, bir tümeni de ( 11’inci Tümen) Niğde’de bulunan 20’nci Kolordu, karargâhıyla Ankara’da idi. İzmit’te bulunan 1’inci Tümen, İstanbul’daki 25’inci Kolordu’ya bağlanmıştı. İstanbul’da da 10’uncu Kafkas Tümeni vardı.
Balıkesir ve Bursa bölgesinde bulunan 61’inci ve 56’ncı Tümenler karargâhı Bandır ma’da bulunan İstanbul’a bağlı 14’üncü Kolordu’yu oluşturuyordu.Bu kolordunun komutanı,Meclis’in açılışına kadar,merhum Yusuf İzzet Paşa idi.
3’üncü Ordu Müfettişliği ki, müfettişi ben idim;karargâhımla Samsun’a çıkmış bulu nuyordum.Doğrudan doğruya emrim altında olmak üzere iki kolordu vardı. Bunlar dan biri,merkezi Sivas’ta bulunan 3’üncü Kolordu’dur.Komutanı yanımda getirdiğim Albay Refet Bey’dir.Bu kolorduya bağlı bir tümenin ( 5’inci Kafkas Tümeni ) merkezi Amasya’da,ötekinin merkezi de Samsun’daydı.Diğeri,merkezi Erzurum’da bulunan 15’inci Kolordu idi.Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ydı.Bu kolordunun tümenlerin den birinin’(9’uncu Tümen) merkezi Erzurum’da,komutanı Rüştü Bey;ötekinin (3’üncü Tümen) merkezi Trabzon’da idi.Komutanı Yarbay Hâlit Bey’di.Hâlit Bey İstanbul’a çağrılmış olduğundan komutadan çekilerek Bayburt’ta gizlenmiş, tümen vekâletle idare ediliyor.Kolordunun öteki iki tümeninden 12’nci Tümen, Hasanka le’nin doğusunda sınırda,11’inci Tümen Bayezıt’ta bulunuyordu.
Diyarbakır bölgesinde bulunan 2 tümenli 13’üncü Kolordu müstakildi. İstanbul’a bağlı bulunuyordu.Bir tümeni (2’nci Tümen) Siirt’te öteki tümeni (5’inci Tümen) Mar din’de idi.
Müfettişlik görevimin geniş yetkileri
Benim,bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve komuta vermekten daha ileri bir yetkim vardı ki,müfettişlik bölgesine yakın olan askerî birliklere de tebligat yapabile cektim.Aynı şekilde bölgemde bulunan ve bölgeme komşu olan illere de tebligatta bulunabilecektim.
Bu yetkiye göre,Ankara’da bulunan 20’nci Kolordu ve bunun bağlı bulunduğu müfet tişlik ile,Diyarbakır’daki kolordu ile ve hemen hemen Anadolu’nun bütün sivil yöne tim amirleriyle ilşkiler kurabilecek ve yazışmalar yapabilecektim.
Bu geniş yetkinin, beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından,bana nasıl verilmiş olduğu garibinize gidebilir.Hemen ifade etmeliyim ki,onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler.Ne pahasına olur sa olsun,benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a kadar gitmekti.Ben,bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olma ya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler.O tarihte Genel kurmay’da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm.Müfettişlik görevini buldular; yetki konusu ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım.Hattâ Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa,bu talimatı okuduktan sonra,imzala maya çekinmiş;anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.
Genel durumun dar bir çerçeve içinden görünüşü
Bu açıklamalardan sonra, genel durumu daha dar bir çerçeve içine alarak,çabucak ve kolayca hep birlikte gözden geçirelim :
Düşman devletler,Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddî ve manevî saldırıya geçmişler. Onu yoketmeye ve paylaşmaya karar vermişler.Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor.Hükûmeti de aynı durumda.Farkında olmadığı halde,başsız kalmış olan millet,karanlıklar ve belirsiz likler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar,bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta…Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar,I.Dünya Savaşı’nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vata nın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor;gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare,kurtuluş çaresi aramakla meş gul…
Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım.Millet ve ordu, Padişah ve Halife’nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek,bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadık.Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünür ken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde değil…Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur…
Diğer önemli bir noktayı da belirtmek gerekir.Kurtuluş çaresi ararken İngiltere, Fran sa,İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti.Osmanlı Devleti’nin yanında,koskoca Almanya,Avusturya – Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.
Bu zihniyette olan yalnız halk değildi;özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu.
O halde,kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı.Önce,İtilâf Devletle ri’ne karşı düşmanca tavır alınmayacak;sonra,Padişah ve Halife’ye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı.
Düşünülen kurtuluş çareleri
Şimdi Efendiler,müsaade buyurursanız size bir soru sorayım:Bu durum ve şartlar kar şısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi?
Açıkladığım hususlara ve yaptığım gözlemlere göre üç türlü karar ortaya atılmıştır.
Birincisi,İngiliz himâyesini istemek
İkincisi,Amerikan mandasını istemek,
Bu iki türlü karar sahipleri,Osmanlı Devleti’nin bir bütün halinde korunmasını düşü nenlerdir.Osmanlı topraklarının çeşitli devletler arasında taksimi yerine, imparatorlu ğu tek bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı tercih edenlerdir.
Üçüncü karar,bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmuştur.Söz gelişi,bazı bölgeler ken dilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama tedbir lerine başvuruyordu.Bazı bölgeler de Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılaca ğını ve Osmanlı ülkesinin taksìm edileceğini oldubitti kabul ederek kendi başlarını kurtar maya çalışıyordu.
Bu üç türlü kararın gerekçesi yaptığım açıklamalarda yer almıştır.
Benim kararım
Efendiler,ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim.Çünkü bu kararların dayan dığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü,temelsizdi.Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte,Osmanlı Devleti nin temelleri çökmüş,ömrü tamamlanmıştı.Osmanlı memle ketleri tamamen parçalanmıştı.Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kal mıştı.Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti.Osmanlı Devleti onun istiklâli padişah,halife,hükûmet,bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu?
O halde ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi?
Efendiler,bu durum karşısında bir tek karar vardı.O da milIî hâki’miyete dayanan, kayıtsız şartsız,bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!
İşte,daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu top raklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar,bu karar olmuştur.

Ya İstiklal Ya ölüm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder